Menderes

Dünyanın en büyük kehanet merkezi Klaros’un yanı başında, doğal dokusu, temiz havası, mis kokulu mandalinaların ve enfes üzümlerin yetiştiği bereketli toprakları, yeşil ve mavinin kucaklaştığı plajlarıyla Menderes, İzmir turizminin yeni cazibe merkezlerinden biri.

İzmir’e 23 kilometre mesafedeki Menderes, doğal dokusunu koruyan ender yerlerden biri. 43 kilometrelik sahil şeridinde birbirinden güzel koyları barındıran, dünyanın en büyük kehanet merkezi Klaros’un bilinmezliklerle dolu tarihsel bir hava kattığı Menderes, turizmde çıtasını her geçen gün yükseltiyor. Özellikle Ahmetbeyli - Gümüldür ve Özdere sahil şeridi, her bütçeye uygun konaklama alternatifleriyle turistlerin uğrak yerlerinden. İlçe, Görece Mahallesi’nde halkın evlerinde imal ettiği değişik renk ve biçimdeki boncuklarıyla yerli ve yabancı turistlerin de dikkatini çekiyor.

Bölgenin güneşlenme süresinin fazla oluşu, tertemiz denizi ve havası, içinde nesli tükenmekte olan birçok bitki, kuş türü ve deniz canlısını barındıran Gümüldür Ovası, kamping alanları, turuncu renkleriyle mandalina bahçeleri ve sıcak insanları Menderes’in cazibe merkezi olması için diğer sebepler.

Asırlardan bu yana farklı uygarlıklara beşiklik etmiş olan Menderes, 75 bine yakın nüfusuyla, yüzölçümü en büyük ilçe konumunda. Samimi insanı ve yaşam şartlarıyla da çok rahat olan ilçe, havalimanına yakınlık, tren istasyonu ve çevre yollarıyla bağlantı gibi önemli avantajları barındırıyor.

Tarihi miraslar

Menderes’in ilçe merkezinin tarihçesi Roma devrine kadar uzanır. Bazı kalıntıların incelenmesinden anlaşıldığına göre ilk toplu hayat Bizans devrine aittir. Polis Hora ve Ayena adlı iki büyük şehir vardır. Bu iki şehir Taşköprü ile birbirine bağlanmıştır. Bu olay 600 yıllarına rastlar. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan evvel birçok Selçuklu Beyi, önce doğu sonra batı Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Savaştan sonra yerleşme daha da hızlanmıştır. Yeni köyler ve şehirler kurulmuştur. Anadolu Beylikleri zamanında bölgeyi zapt eden Aydınoğulları’ndan Cüneyt Bey’e atfen yeni kurulan köye “Cüneydabat” adı verildiği sanılmaktadır. 

14.yüzyıl ortalarında memleketini genişleten Karasi Beyliğini topraklarına katan Orhan Gazi’nin, etki ve nüfuzu İzmir’e kadar yayılmıştır. O tarihten itibaren Menderes bir köy olarak tanınmaya başlamıştır. 14. yüzyıl sonlarında Yıldırım Beyazıt İzmir’i ele geçirmiş ve Menderes çevresinde kendisini tanıtmış olan Cüneyt Bey’in babası İbrahim Ağayı İzmir’e subaşı olarak atamıştır. Yıldırım Beyazıt’ın seferden sefere koşması İzmir’in Rodos şövalyelerinden iyice temizlenmesini engellemişse de, Timur sonuca ulaşmıştır.

Cüneyt Bey’in Sinan Fakı adlı kadısı, Menderes’le Gölcükler arasında kendi adıyla anılan bir köy kurmuştur. Bu köyün halkı, veba salgını sonucu tümüyle ölmüş, köy de bakımsız kaldığı için harap olmuştur. Rodos’un fethine çıkan Kanuni Sultan Süleyman’ın orduları bir süre Menderes’te konaklamıştır, Menderes’i karargah olarak kullanmıştır. Bu sırada bölgeye “Cem Ovası” denildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. 9 Eylül 1922’de İzmir ile birlikte düşman işgalinden kurtarılmış ve Cumaovası adını almıştır. 3 Haziran 1988 tarihinde adı değiştirilerek Menderes olmuş ve ilçe haline getirilmiştir.

Klaros Bilicilik Merkezi

Ahmetbeyli’deki Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki kalıntılar MÖ 13. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl başlarına tarihlenmekedir. Bu bölgeye göç eden AkhalarKaryalılar’ın kurmuş olduğu Kolophon (Değirmendere) kentine yerleşmişlerdir. İlk göçmen grubun önderi olan Rhaikos daha sonra Thebai'den (Yunanistan) gelen bir göçmen grubundaki Manto ile evlenir. Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki su kaynağının Manto'nun gözyaşlarından oluştuğu anlatılır.

Klaros'un ün kazanması Manto ile Rhaikos'un oğulları kahinlik görevini annesinden devralan Mopsos zamanında olmuştur. Troya Savaşı’ndan sonra ünlü kahini Akhalı Kalkhas, Klaros'a gelerek Mopsos’la yarışmak için Klaros’a gelir. Bu yarışmayı kaybeden Kalkhas kahrından ölür.

Klaros'ta ilk bilicinin bir kadın olmasına rağmen daha sonraki dönemlerde biliciler her zaman için erkeklerden seçilmişlerdir. Önceleri sadece kent delegelerinin başvurusuna açık olan Klaros Büyük İskender'in (V. Alexander) Klaros'a kişisel bir başvuru yapmasıyla kişisel başvuruları da kabul etmeye başlamıştır. Öyküye göre Büyük İskender Smyrna’yı aldıktan sonra Pagos Tepesi’nde (Kadifekale) uykuya dalar. Rüyasında Nemesis ilaheleri Büyük İskender’e uyuduğu yerde bir kent kurmasını söyler. Rüyasının yorumu için Klaros Kehanet Merkezi’ne başvuran Büyük İskender tanrıdan “Kutsal Meles çayının dışındaki Pagos’ta oturacak olan halk, üç hatta dört kat daha mutlu olacak” yanıtını alır ve Pagos’ta Yeni Smyrna’yı kurar. Bu olaydan sonra oldukça ünlenen Klaros, Barbarları da (Yunan olmayan halkları) kabul eden bir kehanet merkezi haline gelir. 

Klaroslu Homeros

İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi olduğu kabul edilen, Antik Çağ'da yaşamış İyonyalı ünlü ozan Homeros’un Smyrna (İzmir) bölgesinde yaşamış olduğu bilinmektedir. Klaros Bilicilik Merkezi kazıları sırasında ortaya çıkarılan Homeros heykeline dayanarak Homeros’un Klaroslu olduğu kabul edilmektedir.

Dolunay kehanetleri

Kaynaklara göre Klaros Bilicilik Merkezi’ndeki kehanetler dolunay zamanı ay göğe yükseldikten sonra meşale ışığında yapılır, ergenliğe henüz adım atmış 7 genç kız ve 7 erkek ellerinde defneyapraklarını sallayarak sunağın ve tapınağın önüne gelir ve burada tanrıya ilahiler okurdu. Tanrıların evi olduğuna inanılan tapınaklara giriş yasaktı. Halk sadece tapınağın girişine kadar girebilirdi. Çok iyi süvari ve savaşçı olan, aynı zamanda çok iyi gemicilik yapan ve kendilerine ait tersaneleri bulunan Karlar’ın (Klaros yerel halkı) MS 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte Klaros’u terk ettiği bilinir.

Türkiye’nin ilk arkeoparkı

Antik dönemde olduğu gibi, bugün de Apollon Klaros Kutsal Alanı, Anadolu ve dünya arkeolojisinde önemli bir yere sahiptir. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuran Şahin’in başkanlığında 2001 yılından bu yana yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan tarihi eserlerin, yapılan son düzenlemelerle mulajlarının kutsal alanda ve açık havada sergilendiği bir arkeopark projesi hazırlanmıştır. Türkiye’nin ilk arkeopark projesi olma özelliği taşıyan ören yerinde öncelikle, antik yazarların sıklıkla söz ettikleri Hekatomb (yüz adet hayvan bağlama bloğu) bir kutsal alanda bulunmuş dünyadaki tek eserdir. Tüm tanrılara çok sayıda hayvan kurban edildiği bilinmektedir. Ancak Apollon döneminde diğer tanrılardan farklı olarak hekatombaiostu ve birçok kentte aynı anda Hekatombaia Bayramları kutlanıyor ve tanrıya aynı anda yüz hayvan özellikle de boğa kurban ediliyordu. Klaros Kutsal Alanı’nda bulunmuş olan hekatomb, bu hayvan ritüelinin ilk arkeolojik kanıtıdır.

Tanrı Apollon’a adanmış olan Apollo Klarios Tapınağı, Helenistik Dönem’de İyonya’da kurulmuş tek dor tapınağıdır. Dünyanın en eski bilicilik merkezi olan Klaros Kutsal Alanı, içerisinde anıtsal boyutta, yaklaşık 8 metre yüksekliğinde Apollon, Artemis ve Leto’nun kült heykelleri bulunan ender kutsal alanlardan biridir. Klaros’u diğer antik kentlerden ayıran diğer bir özelliğiyse, tapınağının basamaklarında dahi yazıt olan tek kutsal alan olmasıdır.

Notion Antik Kenti

Ahmetbeyli Mahallesi sınırları içinde yer alan Notion, İzmir’e 50 kilometre, Kolophon’aysa 15 kilometre uzaklıktadır.  Yöre halkı tarafından “Kale” olarak adlandırılan Notion Antik Kenti’nin akropolisi, Kuşadası-Seferihisar sahil yolunun 40. kilometresinde Ahmetbeyli kumsalının doğusundaki iki tepe üzerinde yer alır. Kentin baş tanrıçası Athena Polias’a adanmış olan tapınak, akropolün batı tepesi üzerinde denize tümüyle hâkim bir konumdadır.

Ahmetbeyli Plajı’yla iç içe olan Notion ilk kez 1921’de kazılmıştır. Kentin batı ve kuzeyindeki iki kapısı ayaktadır. Akropolün üstünde Samos Adası ve Kuşadası’na doğru harika bir deniz manzarası vardır. Hellenistik Dönem’de yapılmış sur duvarları, çok iyi durumdadır. Kentin doğu ucunda tiyatro, agora, bouleuteriyon, batı ucunda avlu ortasında çok küçük bir Athena Tapınağı bulunmamaktadır. 

Kolophon Antik Kenti

Değirmendere Mahallesi’nin doğusunda kurulmuş olan Kolophon, deniz kenarında kurulmayan tek İyon yerleşimidir. Kolophon, 12 İyon şehrinden biridir. Güçlü bir donanmaya ve süvari birliğine sahip olmasına rağmen, birçok savaştan zarar görmüş ve deniz korsanları zamanında bile Lidya, Pers ve Makedonya kuvvetleri tarafından yönetilmiştir. Kolophon MÖ 302’de Lysimakhos tarafından yıkılınca, onun komşu şehri olan Notion önem kazanmıştır.

Lebedos Antik Kenti

İyonya bölgesi antik kentlerinden Lebedos, bugün Seferihisar ile Selçuk arasındaki kıyıda Ürkmez Köyü’nün yanı başındaki küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kolophon’un (Değirmendere) kuzeyinde, Kral Kodros’un oğullarından Andropompos tarafından kurulan Lebedos, İyon göçü sırasında Hellenler’in eline geçen ilk Anadolu kentlerindendir. İyonya Birliği’nin on iki üyesinden biri olmasına karşılık komşusu Myus ile birlikte diğerlerinden sönük kalmıştır. Horatius’un “Tekedilmiş Köy” olarak tanımladığı Lebedos, klasik dönemde sikke basmayan tek İyon kenti olmuştur. Günümüze ulaşabilen kalıntıları yok denecek kadar azdır. Yalnızca yarımadayı çepeçevre kuşatan surların kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Bakla Tepe Höyüğü

İzmir’in güneyinde, Menderes’in eski Bulgurca Köyü’nün kuzey kenarında yer alan

Bakla Tepe, yıllardır bakla yetiştirilen bir alan olduğundan bu isimle bilinmektedir. Höyük, 250 metre çapında, 20 metre yükseklikte doğal bir kayalık yükseltidir. Tepenin üstü 70 metre çapa varan bir düzlüktür. Yerleşmenin, MÖ 4. ve 3. bin yıllarda deniz ticaretini besleyen geri bölgede yer alan bir yerleşim olduğu, zengin buluntularla desteklenmektedir.

Cüneyt Bey Camii

Menderes ilçe merkezinde, Cüneyt Bey Sokağı ile Doğan Sokak’ın kesiştiği noktada yer alan Cüneyt Bey Camisi, hamam ve medreseyle birlikte bir külliye oluşturmasına karşılık, hamam ve külliye günümüze ulaşamamıştır. Kare planlı cami, üzeri kubbeyle örülü bir harim, kuzeyindeki üç birimli son cemaat yeri ve harimin kuzeybatı köşesindeki minareden oluşur.

Kitabesinin bulunmaması nedeniyle yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen cami, kaynaklarda ve arşiv kayıtlarında “İmaret-i Cündi Bey Bin Aydın”, “İmaret-i Cüneyd Bey Bin Aydın” adıyla geçmektedir. Araştırmalar ışığında c         aminin inşa tarihinin 14. yüzyıl sonuyla 15. yüzyılın ilk çeyreği olduğu sanılmaktadır. 1990 yılında mahalli bir dernek tarafından yapılan onarımda orijinal dokusunu kaybeden Cüneyt Bey Camisi, 1991 ve 1994 yıllarında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Restorasyonlardan sonra caminin kalan tek özgün unsuru dış mihrabıdır.

Roma Kaplıcası

Kayaya oyulmuş ve iki odası bulunan kaplıca, Menderes-Gümüldür yolunun yaklaşık 17. kilometresindeki Deliömerli mevkii sapağına girildiğinde, 6-8 kilometre sonra yer alan köprünün kuzeyine giden patika yolda bulunmaktadır. MÖ 3. yüzyılda yapılmış olan Roma kaplıca ve hamamlarının termal tedavi merkezi olarak kullanılmıştır.

Yıkık Minare

Halk arasında “Yıkık Minare” olarak adlandırılan yapı, Cüneyt Bey Camisi’nden Gümüldür’e doğru üç kilometre gidildiğinde, Gümüşsu’ya varmadan yolun kenarında yer alır. Günümüze yalnızca minaresi ve camiye temel oluşturan duvarlarından bazı parçaları ulaşan yapı, 35×11 metre boyutlarında doğu-batı yönlü, enine dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapılan araştırmalar sonucunda, yapının Beylikler Devri’nde 14. ya da 15. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır.

Mavi ile yeşilin kucaklaştığı plajlar

Özdere

Hititler döneminde Kasura, İyonlar’da Dioshieron, Osmanlılarda Kesri, Cumhuriyet dönemindeyse Kesre… Şimdiki adıyla da Özdere. Masmavi denizinin ve tarihi dokusunun yaslandığı zümrüt ormanlarıyla turizmin parlayan bir yıldızı.

Ahmetbeyli sahilinden Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Balıkçı Barınağı’na kadar olan sahil şeridi Turizm Bakanlığı tarafından 1988 yılında 1. Sınıf Turizm Bölgesi ilan edildiği için Menderes’in yeni turizm yatırımları bu güzergah üzerinde şekilleniyor. Tarihi ören yerlerine yakınlığı kadar, Adnan Menderes Havalimanı ve turizm merkezlerine yakınlığı Özdere’yi kara, deniz ve hava yollarıyla dünyaya açılan bir pencere haline getiriyor.

Özdere’de denize girilecek ve piknik yapılacak birçok güzel yer olmasına rağmen, en önemlileri Koru, Zindancık, Göl Yatağı ve Kuyu Bükü koyları; Güverte Restoran, Çukuraltı, Kalemlik Orman Kampı, 14 Evler, Göktur, Orta Mahalle ve Gençlik Parkı plajları en çok rağbet gören yerlerdir.

Gümüldür

Gümüldür, Kuşadası ve Çeşme’yi birbirine bağlayan sahil yolunun üzerinde yer alır. İzmir’e yaklaşık 75 kilometre, Kuşadası ve Efes’e 40 kilometre mesafededir. Yaz aylarında nüfusu 200 binleri bulan sahil bölgesinde Orhan Veli Su Sağlık Güneş Yolu Plajı ve Denizatı Plajı en tanınmış ve rağbet gören tatil yöreleridir.

Mavi bayraklı plajlar

Gümüldür’deki; Denizatı Tatil Köyü, Club Yalı Paradise, Club Yalı Resort, Yalı Castle Aquapark, Lookea Maxima Bay, Gümüldür Halk Plajı ile Özdere’deki; Orta Mahalle Halk Plajı, Paloma Pasha Resort, Onyria Claros, Paloma Club Sultan, Çukuraltı Halk Plajı ilçenin mavi bayraklı plajlarıdır.

Doğa turizminde farklı alternatifler

İzmir’de bugüne kadar keşfedilebilen eko-turizme uygun 180 farklı eko-turizm güzergâhı mevcuttur. Menderes ekolojik turizmle, tarih ve deniz turizminin iç içe olduğu Türkiye’nin ender yörelerdendir. Ormanlık alanların ve derelerin denizle birleştiği noktalarda tarihi ören yerlerinin bulunması ilçeyi diğer eko-turizm güzergahlarından farklı kılmaktadır.

Değirmendere-Karacadağ-Özdere , Yeniköy-Kuyucak-Eski Orhanlı, Efemçukuru-Yeniköy, Yeniköy-Şaşal, Ahmetbeyli-Klaros Kutsal Alanı-Notion Antik Kenti, Ataköy Göleti – Dağ Yolu, Yeniköy – Balaban Göleti Menderes’in önemli ekoturizm güzergahlarıdır.

İlçede bulunan Çatalca ve Balabandere göletleri, Değirmendere Malta Şelalesi, sportif olta balıkçılığı ve doğa yürüyüşlerinde mola yerleri olarak ideal alanlardır. Ahmetbeyli Mahallesi’nde bulunan deniz mağaraları da ilçenin görülmeye değer doğa güzelliklerindendir. Dalış ve su altı turizmi için çok uygun olan bu kıyı hattında pek çok su altı meraklısı yaz aylarında dalış etkinlikleri düzenlemektedir.

Menderes’in sembolleri

Nazar boncuğu

Somut olmayan kültürel miraslar arasında yer alan nazar boncuğu Menderes’in Görece Mahallesi’ndeki geleneksel ocaklarda üretilmektedir. İnsanı kem gözlerden koruduğuna inanılan boncukların el emeği, göz nuru ve alın teriyle üretilmesiyle başlayıp dünyanın dört bir yanına devam eden yolculuğu Görece’den başlamaktadır. Bu sanat yüzyıllar içerisinde çok az değişikliğe uğramıştır. 3 bin yıllık antik Akdeniz cam sanatı tüm incelikleriyle Menderes göz boncuğu fırınlarında yaşamaktadır. Bugün gerçek nazar boncukları İzmir’in Menderes ilçesinde bu işe gönül vermiş son birkaç usta tarafından üretilmektedir.

Mandalina

Mavi ve yeşilin göz kamaştırıcı biçimde kesiştiği Gümüldür kıyılarında yetişen dünyaca ünlü satsuma cinsi mandalinalar sulu, çekirdeksiz ve ince kabukludur. Tüm turunçgiller gibi Gümüldür mandalinası da sıcağı sever. 14 bin 486 dekar alanda 650 bin mandalina ağacı bulunan Menderes’in 2013 mandalina rekoltesi 65 bin 285 tondur. İlçeye her yıl ortalama 45 milyon TL’lik para girdisi sağlamakla birlikte ilçenin dünyaya duyurulması açısından da çok önemli bir değere sahiptir. Gümüldür Mandalinası, Türkiye’de ve ihracatı yapılan ülkelerde rengi, kokusu, lezzeti ve tabii ki sağlığa yararlarıyla bir marka haline gelmiştir. 2014 yılının 28 ve 29 Kasım tarihlerinde Menderes Belediyesi’nce ilki düzenlenen Gümüldür Mandalina Festivali’nin, ilçenin en önemli temel kaynaklarından birisi olan bu ürünün tanıtımı, üreticilerinin desteklenip teşvik edilmesi ve ürünün yeni pazarlara ulaşması amaçlanmıştır.

Üzüm

Menderes’in sembolü haline gelmiş tarım ürünlerinden bir diğeri de üzümdür. Menderes merkezine 22 kilometre, İzmir il merkezineyse 42 kilometre uzaklıktaki Efemçukuru Mahallesi Akdeniz İklimi etkisi altındadır. Yamaçlarında adeta bir masal diyarında gezinildiği izlenimi yaratan bu bağlardaki üzümler, ticari adıyla “alfons”, halk arasındaki söyleyişiyle “enfes” adı verilen sofralık siyah tiptir. Yöreye has iklim ve coğrafya etkileri sayesinde benzersiz bir tada ulaşan Alfons üzümü, bölgede yıllık 2 bin ila 2 bin 500 ton arasında rekolteye ulaşır.

Gül

Bölgenin ekonomik hayatına büyük katkı sağlayan ve önemli ticaret alanlarından bir diğeri olan kesme çiçekçilik sektöründe yetiştirilen rengarenk güller, Türkiye’nin örtü altı kesme çiçek yetiştiriciliğinin yüzde 70’ini oluşturmaktadır. Yine Türkiye’nin karanfil ihtiyacının yüzde 50’si Menderes’in Altıntepe Mahallesi’ndeki seralardan ülkemizin dört bir tarafına dağılmaktadır. Gül ve karanfilin yanı sıra, gerbera, krizantem ve lilyum türleri de yetiştirilmektedir.

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©