Eski İzmir’i Basmane’de solumak…

İzmir’in bir rüya kenti olduğunu söyleyen Kent Gözlemcisi, yazar Orhan Beşikçi’ye göre, Basmane rüya kentinin eski şehir dokusu…

Röportaj: Ceyda Adar

“Mitoloji, İskender’in Kadifekale’de uykuya yatıp, rüyasına su perilerinin girdiği söyler. Dünyada rüya üzerine kurulmuş kentler vardır. Bu kentlere rahatlıkla rüya kentleri diyebiliriz. İzmir de bir rüya kentidir. Basmane ise rüya kentinin eski şehir dokusudur” diyerek başlar Orhan Beşikçi, “Basmane” kitabının ilk satırlarına. Sokak sokak tüm değerlerini içinde yaşattığı Basmane’nin, “Yaşayan İzmir’in eski bir şehir dokusu” olduğunu söyleyen Kent Gözlemcisi, Yazar Orhan Beşikçi’ye göre, Basmane adeta Açıkhava müzesi gibidir. Basmane’nin tarihi, kültürel ve mimari öğeleri, hanları, hamamları, camileri, mescitleri, çeşmeleri ve eski İzmir evleriyle eski şehir dokusunu yaşatan bir semt olduğunu belirten Beşikçi, sevdalısı olduğu Basmane’ye yeterince sahip çıkılmadığı görüşünde.

- Basmane’nin İzmir için önemi nedir?

BEŞİKÇİ: 8 bin 500 yıllık tarihi bir kent düşünün. Daha düne kadar İzmir’in yaşı 5 bindi. Kemalpaşa Ilıcak Köyü Tümülüs’ü, Yeşilova Höyüğü kazılarından sonra kentin yaşı 3 bin 500 yıl daha yaşlandı. Bu kentin ilk şehir dokusu Bayraklı’da. İkinci şehir de İskender’in gördüğü rüya üzerine Kadifekale’de kuruldu. Basmane eski şehir dokusunu hala muhafaza eden, çok eski bir İzmir semti. “Basmane” kitabımda ‘Basmane’nin sınırlarını nasıl tayin edebiliriz?’ sorusunun cevabını şöyle veriyorum: Dokuz Eylül Fuar kapısında durun, yüzünüzü güneye Kadifekale’ye doğru çevirin. Sol kolunuzu Kervan Köprüsü’nü, sağ kolunuzu Çankaya’yı alacak şekilde kucaklayın. Kucakladığınız yerler Basmane’dir. Strabon’a göre, Cimnazyum da Basmane’de bir yerde.

- Kervan Köprüsü nerede kalıyor?

BEŞİKÇİ: Kervan Köprüsü, geçen yüzyıllarda İzmir’e gelen seyyahların anlata anlata bitiremediği, gravürlerini yaptığı, ağustos ve eylül aylarında yaklaşık her biri 250 kilogram ağırlığında yük taşıyan, 2 bin, 3 bin deve kervanının üzerinden geçtiği Roma, Bizans ve Osmanlı’nın kullanmış olduğu köprü. Şu an Yeşildere’de başka bir köprünün altında hapis vaziyette. Bir zamanlar çevresi servi, çınar ve dut ağaçlarıyla kaplı mesire alanıydı. Kervan Köprüsü’nün tescili daha geçen ay yapılabildi. Tarihi Köprü yola feda edilmeden sağa sola kaydırılamaz mıydı? Bu İzmir karakteristiğinin bir şekilde onarılıp yeniden kent kültürüne kazandırılması gerekiyor. Kent insanı, Kervan Köprüsü’nü ve nerede olduğunu bilmiyor. Basmane deyince benim aklıma Kervan Köprüsü gelir

-Basmane deyince aklınıza başka neler geliyor?

BEŞİKÇİ: Basmane deyince aklıma Kapılar ve hanlar ve hamamlar gelir. Basmane’de Kapılar adında bir semtimiz var. Şimdi o tarihi kent dokusu içerisinde, halen sur duvarlarının bir kesitinde kemeri yıkık koca kapı mevcut. İzmir’in en eski camileri, mescitleri, hanları, hamamları burada. Evliya Çelebi Seyahatname’sinde yaklaşık 20 İzmir hamamından bahseder. Bunların bir kısmı günümüze gelebildi. Basmane hamamı, Tilkilik’e doğru giderken şimdi sadece sıcaklığı bulunan kömür deposuna kiraya verilmiş klasik Osmanlı eseri Kıllıoğlu Hamamı, Namazgâh Hamamı, Kadı Hamamı ve Teyfik Paşa Hamamı’nı sayabiliriz. Hamam turizmi için çok ideal. Bölge aynı zamanda bir dönemin en zengin açık ve kapalı sinemalarının olduğu yer. Yazlık sinemalar, İzmir’in eski kahvehaneleri, fırınları, meyhaneleri burada.

- Hala o hanlar duruyor mu? 

BEŞİKÇİ: 1900 yılının başında İzmir’de han sayısı 50’nin üzerindeymiş. O yıllardaki şehir nüfusuna bakarsak azımsanmayacak sayı olduğu görülür. Bayındır, Menzil, Kömür, Paşa, Güven, Kiraz hanları bunların bazıları. Eski yapıların duvarlarında görünen, hayvanların bağlandığı demir halkalar bize buraların han olduğu doğrultusunda ipuçları veriyor. Oturduğum sokakta, Anafartalar Caddesi üzerinde, Oteller Sokak’ta, Şimdiki Gaziler Caddesi’nin sağında, Yıldız Sineması’nın arkasında, Kapılar’da hanlar vardı. Hanlar, o yılların otelleriydi. Kervanlar şehre girdikleri zaman bu hanlarda konaklarlardı. Basmane’de hanları görmek mümkün. Şimdi arsaları farklı işlerde kullanılıyor. Örneğin, Kömürcü Hanı otopark olarak kullanılıyor. Tabii çoğu hanların yerinde başka yapılar var.

- Bölgede tarihi önemi olan yerlerden örnek verebilir misiniz?

BEŞİKÇİ: Mesela, Basmane Meydanı’ndan başlayıp, Altınpark, Tilkilik ve Mezarlıkbaşı’ndan Konak Meydanı’na uzanan eski adı Hükümet Caddesi olan Anafartalar Caddesi, İzmir’in bilinen en eski caddesidir. Eski 9 Eylül ve Cumhuriyet kutlamaları hep bu cadde üzerinde yapılırdı. 9 Eylül kutlamalarını görmek için civar kasaba ve şehirlerden gelen insanlar, buradaki otellerde kalırdı. İzmir’in kurtuluşu olan 9 Eylül 1922’den bir gün sonra 10 Eylül tarihinde Atatürk ve arkadaşları bu yolu kullanarak, Hükümet Konağına gittiler.

- Caddenin çevresindeki tarihi doku halen yaşıyor mu? 

BEŞİKÇİ: Bu caddeyle irtibatı olan ara sokaklarda, Hatuniye, Fettah ve Faik Paşa camilerini örnek olarak gösterebiliriz. Günümüzde arkeolojik kazılara sahne olan Altınpark da eski bir Osmanlı Mezarlığıydı. Şimdi o eski Osmanlı Mezarlığı olarak sadece Pazaryeri Mahallesi’nde Emir Sultan Haziresi duruyor. Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın dedesi Sadık Bey ve hanımı, Eczacıbaşı ailesi, 1875 yılında Valilik yapan Ahmet Esat Paşa burada gömülü. Ancak korunamamış bir mezarlık. Şimdi Büyükşehir Belediyesi o mezarlığı bünyesine kattı ve orada çok ciddi bir çalışma gerçekleştiriyor.

- Eski sokak dokularından başka ne gibi detaylar görmek mümkün Basmane’de? 

BEŞİKÇİ: Bu bölgede eski sokak çeşmeleri var. Sayıları her gün azalan, sırtını duvara yaslamış bakımsız çeşmelere rastlayabilirsiniz.1270 sokakta İzmir’in en eski mescidi “Kumrulu Mescit”. Kortejo denilen yoksul Yahudilerin yaşadığı eski Yahudihaneler’i de görmek mümkün.

 - Basmane’de sokakları gezerken en çok ilginizi çeken ne oluyor?

BEŞİKÇİ: Kapılarına kilit vurulmuş, yıllardır açılamayan eski İzmir evleri ve yaşanmışlığın izleri beni çok etkiler. Ara sıra sokakta “Bizim dede evimiz, biz çocukluğumuzu bu evlerde geçirdik” deyip, hatıralarını tekrar canlandırmaya çalışan insanlarla karşılaşıyorum. Eski İzmir evlerinde kullanılan objeler antika pazarında görücüye çıkıyor ve güzel para ediyorlar. Bu evlerin tavan süslemeleri ve duvar levhaları bana çok ilginç gelir. Oturduğum İzmir evinde anneannenin eski Türkçe yazılmış duvar levhalarıyla karşılaştım. Bunların bir dua olduğunu tahmin ediyordum, dualar da var, tercüme ettiğimiz zaman, “Vatanın sinesini sarmıştı kahrı zeval, şarktan zuhur edip kurtardı vatanı muazzez Kemal” yazıyordu. Bir diğeri de şu şekildeydi: “İki genci mesut eden nedir sordum semavattan, meleklerden cevap aldım, dediler ki muhabbettir.”

- Evlerin son durumu nasıl şimdi?

BEŞİKÇİ: Turunç, yasemin, hanımeli, limon çiçeği kokulu İzmir evlerini ve bu evlerde yaşanan anıları çoktan unuttuk. Namazgâh’ta yoksullaşan cumbalı eski İzmir evi yok olup tarihe karışırken, özlemli muhabbetleri koruma zannettik. Görmediğimiz, önünden bir kez olsun geçmediğimiz tarihi yapılar, semtler ve sokaklar zaten bizim için hiç yoktu. Bol ışıklı, alçı tavanlı, laminat ve parlak aksesuarlı, granit zeminli, aynı tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen günümüz evlerine değer verirken, tarihin, mimarinin, estetik ve yaşanmışlığın sembolü olan eski İzmir evleri ve semtlerini acımadan yalnızlığa ve yok oluşa terk ettik. Gözyaşlarını göremesek bile, ben terk edilmiş eski İzmir evlerinin ağladığına inanırım.

Sahipsiz evler enkaz sökücüler tarafından yağmalanıyor. Dışarıdan gelen antikacıların eski İzmir evlerinden çıkarılmış objeleri, kent dışına taşıdıklarını gördüm. Demircilik sanatının en iyi olduğu dönemlerde yapılmış. Ferforje cumba, kapı pencerelerin nasıl sökülüp çalındığını gördüm. 1814 yapım tarihli Dönertaş sebilinin pirinç korkuluklarının çalınmasına halen üzülürüm.

- İyi korunmadıklarını mı düşünüyorsunuz?

BEŞİKÇİ: Evet korunmuyor. Kültür varlıklarımızı, ilgili yasalar, yönetmelikler, uluslararası anlaşmalar olmasına rağmen koruyamıyoruz. Binlerce yıllık tarihi birikime sahip İzmir’de “Kent Kimliği” hızla değişirken eski şehir dokusunda bulunan, kültür varlıklarımız birer birer yok oldu. Amaç dışı kullanımlar ve izinsiz müdahaleler yüzünden terk edilmiş, göçmüş, yangın geçirmiş, virane olmuş binaların sayısı her gün artıyor. Oteller Sokağı, Tarihi Kentler Birliği’nden ödül kazanmış bir sokak. Son derece rahat bir şekilde o eski evleri yıkıp, otoparka çevirebiliyorlar. Size Atatürk ve Latife Hanım’ın dini nikâhını kıyan İzmir Müftüsü Rahmetulah Efendi’nin evini ve Osman Paşa ailesinin çeşitli yardım kuruluşlarına hibe ettikleri köşklerinin şu anki durumunu göstersem içiniz parçalanır. Tarihi kentlerin tarihi sokakları, tarihi evleri olmaz mı? 1922 İzmir yangını sırasında yaklaşık 25 bin yapı yandı ve şehir dokusu yok oldu. O yangından kurtarılan İzmir evleri maalesef günümüzde sevgisizliğe, bilinçsizliğe yenik düşüyor. Bu bölgeyi daha evvel keşfedememiş insanlar, bölgenin zenginliğini görünce, “Biz yıllardır İzmir’de yaşıyoruz bu tarihi değerleri göremedik” diye üzülüyorlar. Kültür varlıklarının korunup yaşatılması, gelecek kuşaklara bırakılabilecek en anlamlı hediyedir. .

- Basmane’nin diğer çekici unsurları neler?

BEŞİKÇİ: Bakın geçenlerde bir Fransız grupla karşılaştım. Ellerinde Saint Polikarp’ın mezarının nerede olduğunu gösteren bir haritayla gelmişler. 1921’de dedeleri denizci olarak İzmir’e gelmiş, Saint Polikarp’ın mezarını ziyaret etmiş ve Fransa’ya bir kartpostal yollamış. Kartpostalda da Saint Polikarp’ın mezarının yerini işaret etmiş. Saint Polikarp’ın mezarının Kadifekale’de olduğu biliniyor ve halen dışarıdan gelen insanlar, ellerinde haritalarla Saint Polikarp’ın mezarını araştırıyorlar. Çünkü Saint Polikarp, Hıristiyan dünyasında çok önemli kişi. Günümüze o mezar ‘Yusuf Dede’ olarak geldi. Çok ilginçtir, her araştırıcının kendisine göre bir mezar yeri var.

7 Nisan 1753 tarihinde Kadifekale’yi ziyaret eden Seyyah M.Stephan Schulz, tarihe şöyle not düşmüş: ‘’Dağın şehir tarafına bakan, bir zamanlar anfitiyatronun yer aldığı yamaçta bir kilise daha varmış. Daha iki yıl öncesine kadar içerisinde lamba yanmakta olduğu söyleniyor.
Yunan bilgeleri ülkelerinde yeterli süt bulunmadığı zamanlarda buraya gelerek dua ederler, yerden çıkan sudan içerler ve yanmakta olan lambaya hürmet gösterirlerse, bebelerinin yeteri kadar süte kavuşacağına inanırlardı.’’ Seyyah, M.Stephan Schulz’un 257 yıl önce verdiği bilgiler, yakın geçmişimizde aynı bölgede yaşanan süt öyküsüyle benzerlik gösteriyor.
Bebeklerini emzirmek için yeterli sütü olmayan İzmirli anneler, sütlerinin bol olması için Sütveren Dede'yi ziyaret edip dua ederler, hemen karşısında bulunan eski çeşmenin gümüş tasından su içerek, çok eski bir geleneği yaşatırlardı. Taslı Çeşme ne yazık ki, yıkılıp tarih oldu. Anfitiyatronun altında, Sütveren Dede yatırının bulunduğu yerde, çeşme, sarnıç benzeri su yapıları bulunuyor. Kent belleğinde anılmayan, ziyaretçisi olmayan Sütveren Dede yatırının bulunduğu tarihi dokuda yapılacak ciddi bir araştırmanın, kentin turizm

potansiyeline katkı vereceğine inanıyorum. İzmir’in unutulan değerleri sadece Sütveren Dede efsanesiyle sınırlı değil.. Sütveren Dede, eski adı "Dede" olan sokakta elektrik direğinin yanındaki taş kaidenin altında yatıyor. Düşünebiliyor musunuz belki de bir Bizans efsanesi günümüze kadar gelmiş. Bundan çok etkilendim. Başka etkilendiğim olaylar var.

İngiliz papazı Tomas Smith (1670), Oliferti Dapper (1681), Richard Pococke (1701-1765) gibi gezginler, “Denize doğru devam eden surlarda kötü çizilmiş çeşitli çizgiler ve ‘V’ harfleri olan çok iri taşlarla örülmüş duvar kalıntıları var. Şimdiye kadar birçok araştırmacı bu çizgilerin ne anlama geldiği üzerine oldukça kafa yordular. Bazıları ‘V’ harfinin Vespasiannus’un baş harfi olduğuna inanıyor, fakat bu işaretler duvarları örerken taşların nasıl döşeneceğine dair işaretler de olabilir. Duvarların üst kısmında taşlar çok kötü ve kaba döşenmiş, aynı zamanda çok dar kesilmişler. Bu yüzden bu taşların sonradan yapıldığını düşünüyorum” diye tarihe not düşmüşler.

Mezarlıkbaşı’nda Saray Sineması yıkılınca arkasından çıkan sur duvarının önünden yüzlerce kez geçtim. Duvardaki belli belirsiz çizgilerin gezginlerin anlattığı ‘V’ harfi olabileceğinden kuşkulandım. Fotoğraf sanatçısı dostum Yunus Koç’a haber verdim, uzaktan çekim yapan objektifiyle birlikte geldi. Sabırla ışık olayını saatlerce takip ettik ve fotoğraflarda görülen ‘V’ harflerini yakaladık. ‘V’leri güneşli günde görmek zor. Binlerce yıl önce sur duvarlarına oyulan ‘V’ harfleri, İmparator Vespasiannus’un baş harfi, Victor zafer işareti veya duvarcı sembolleri olabilir mi? Alfabemizin 27. harfi olan V harfi, dünyada birçok sembolde kullanılıyor. V harfi kazılmış 120x80x100 ebadında bulunan bir başka taş örneği de Büyükşehir Belediyesince onarılan Aya Vukla Kilisesi’nin bahçesinde bulunuyor. Bu büyük devasa taş buraya hangi amaçla ne zaman getirildi bilinmiyor. Bana göre V harfli duvarlar gizemini koruyor.

- Bölgeyi hareketlendirmek anlamında sizin yürüttüğünüz çalışmalar var mı? 

BEŞİKÇİ: Biz geçen sene “Basmane Günleri” adıyla bir etkinlik gerçekleştirdik. Konak Belediyesiyle ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz bu projeyle Tarihe Saygı Yerel Koruma ödülünü kazandık. TCDD. 3.Bölge İşletme Müdürlüğü, Basmane Garı’nın açık ve kapalı alanlarını 2010 yılının Mayıs ayında kent gözlemcilerinin düzenlediği “Basmane Günleri” etkinliklerine ayırmakla kalmadı, Alsancak Garı’nda duran Kazım Karabekir’in seyahat ettiği 1908 İngiliz yapımı Yaverler vagonunu gara çektirip ziyarete açtı. Bedriye Gülay Beşikçinin ‘’Benim güzel Basmanem’’ resim sergisi, Nezaket Tekin’in ‘’Basmane Her Daim’’, Yaşar Ürük’ün ‘’Kuşgözüyle Basmane’’ Erol Özdayı’nın ‘’Basmane Sokakları’’, Yunus Koç’un ‘’Yok olan El Zanaatları’’ Zafer Gazi Tunalı’nın ‘’Basmane Mimarisi’’ fotoğraf sergileri, Vip salonu vitrinlerinde Koleksiyoner Şükrü Uluçtan’ın eski İzmir evlerinden çıkma etnografik eserleri, 100 yıllık oyuncaklar, tekstil, müzik aletleri koleksiyonu izleyicilerden beğeni aldı. DEÜ GSF öğretim görevlisi Zuhal Çetin başkanlığında sinema bölümü öğrencilerinin bölgede çektikleri 20’şer dakikalık kahvehaneler, oteller, dini mekânlar, mezarlıklar ve Kortejo belgeselleri izleyicilerle buluştu. İzmir Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Yönetmen Gürol Tonbul ve oyuncu arkadaşları, Basmane Garı yolcu salonunda Dinçer Sümer’in “Yolculuk Hikâyesi” adlı oyununu sergilediler. Yani dolu dolu bir 10 gün Basmane’nin zenginliklerini insanlara anlattık.

- Siz Basmane’nin en çok neyini seviyorsunuz?

BEŞİKÇİ: Basmane’nin samimiyeti çok hoşuma gidiyor. Kentimizin tarihi dokusunu onarıp yaşatmak çok önemli. Agora’da ve Altınpark’ta çıkan buluntular da, arkeolog arkadaşlarımız kadar bizleri de çok heyecanlandırıyor. Mesela yer altı tünelleriyle ilgili elimizde bilgiler var. Hatta biz onların bir şekilde yerlerini de biliyoruz. Bunların bir şekilde kent kültürüne ve turizme kazandırılmasının da çok anlamlı olacağını düşünüyorum. Eski sokak dokularına yapılan bilinçsiz müdahalelerle kültür varlıklarının yok oluşu içimizi acıtıyor. Özetle, Basmane Açıkhava Müzesi gibidir. Değerinin iyi bilinmesi gerekiyor.

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©