Uygarlık bu müzede saklı

Türkiye, oluşumundan günümüze kadar geçirmiş olduğu jeodinamik evrime ait bulguları yoğun bir şekilde içeren ender ülkelerden. Ege Üniversitesi bünyesindeki Tabiat Tarihi Müzesi de, büyük birer zenginlik olan bu bulguları koruma ve gelecek nesillere aktarmada önemli bir görevi yerine getiriyor.

İnsanoğlu yüzyıllardır yaşamın gizemini çözme telaşında. Yaşlı dünyamızın oluşumundan canlı varlığının başlangıcına, oradan da günümüze uzanan süreçte yapılan araştırmalarla kayıp halkalar tamamlanıyor gün be gün. Kimi zaman bir kaya parçası kimi zaman da milyonlarcamızın fark edemeyeceği kadar küçük bir canlı kalıntısı çözüyor düğümü. Bilim insanları için eşi bulunmaz birer mücevher niteliği taşıyan bu örnekler gelecek nesillere aktarılmak üzere dünyanın dört bir yanındaki doğa tarihi müzelerinde korunuyor. Her bir keşif, uygarlık yolunda atılan önemli bir adım kuşkusuz. Doğa tarihi müzeleri de bu anlamda uygarlığın teminatı sayılıyor. 

Geçmişi günümüze bağlayan ve geleceğe ışık tutan, doğa tarihi ve araştırmalarının yanı sıra, gençlerin ve yetişkinlerin eğitiminde de çok önemli bir yeri olan bu müzeler, doğayı gerçekleriyle topluma tanıtma amacına hizmet ediyor. Doğa tarihi müzeleri gelişmiş ülkelerin bilimsel ve kültürel simgelerinden biri olması dolayısıyla da toplumların gelişmişlik derecesinin işareti aslında. Doğa tarihi müzelerinde, evrenin ve yaşamın evrimi, belgelerle geçmişten günümüze sistematik ve evrimsel bir düzen içinde sergileniyor. Bir anlamda, doğa toplumun ayağına getiriliyor.

Türkiye, oluşumundan günümüze kadar geçirmiş olduğu jeodinamik evrime ait jeolojik ve paleontolojik bulguları yoğun bir şekilde içeren ender ülkelerden biri. Jeolojik devirlerden günümüze, Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki kavşak noktası olan ülkemiz bu konumuyla canlı göçlerine sahne olduğundan biyolojik açıdan oldukça zengin. Bu zenginlikleri korumak, değerlendirmek, saklamak ve gelecek nesillere aktarma görevi de kuşkusuz doğa tarihi müzelerine düşüyor 

Ege Üniversitesi bünyesinde bulunan Tabiat Tarihi Müzesi bu misyonun ülkemizdeki en önemli temsilcisi. Ankara Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğündeki aynı adı taşıyan müzeden sonra, bu alanda Türkiye'de kurulmuş ikinci büyük müze. Tabiat Tarihi Müzesi, ayrıca dünyada birçok üniversite müzesinin üye olduğu UMAC’ın (University Museum & Collections) Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden sonra ikinci üyesi. Müze, Fen Bilimlerine bağlı Tabiat Tarihi Anabilim dalında uyguladığı Yüksek Lisans Eğitim programı ve doğa tarihi bilim dalında araştırma yapan kadrosu ile Türkiye'nin ilk üniversite yapısındaki akademik müzesi olması dolayısıyla da büyük önem taşıyor.

Düşünsel temeli 1963 yılında atılan Tabiat Tarihi Müzesi, 1967’de Ege Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı olarak yaşama geçirilmiş. Müzenin toplumla buluşması için ise 1973 yılını beklemek gerekmiş. Öyle ki Cumhuriyetin 50. yıl kutlama programları çerçevesinde müzenin şu an bulunduğu binada doğa tarihi ve doğa ile ilgili objeler ilk kez topluma sunulmuş. Müze daha sonra Ege Üniversitesi Senatosunun kararı ile Rektörlüğe “Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi” olarak bağlanmış.

4 bin obje sergileniyor 

Müzeden içeri adımınızı attığınızda bambaşka bir dünyanın kapıları açılıyor. Belgeselerde görmeye alışık olduğumuz birbirinden ilginç fosiller, kayalar, mineraller ve günümüzde yaşayan canlılara ait objelerle karşılaşınca bir anlık şaşkınlık yaşıyor insan. Giriş galerisinde bu şaşkınlık kat ve kat artıyor. Dünyada yaşamış en büyük etçil hayvan olan kral dinozor Tyrannosaurus rex'in ses efektleriyle birlikte sergilenen, polyesterden yapılmış yaşam boyutundaki iskeletiyle Jurassic Park’ın film setine doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz adeta. Müzedeki keşif gezisi devam ettikçe, evrimsel düzen içerisinde yaşam döngüsü daha da anlamlı hale geliyor.

Müzenin müdürü Prof. Dr. Tanju Kaya ve Paleontolog Dr. Serdar Mayda, sergilenen her bir objenin üzerine titriyor adeta. İki bin beş yüz metrekarelik bir alanda, iki kat üzerinde hizmet veren müzenin sergi galerilerindeki objelerin, Türkiye’nin birçok yöresinden jeolojik, paleontolojik ve biyolojik çalışmalar sonucu toplandığını belirtiyorlar.

Prof. Dr. Tanju Kaya, merkezde gerçekleştirilen konferanslarla, kıtaların ve okyanusların oluşumu, depremler ve volkanlar gibi birçok doğa olayı ile canlıların evrimini topluma daha yakından tanıttıklarını vurguluyor. Kaya, bu etkinliklerin, toplumu özellikle de ilköğretim ve lise öğrencilerini çevremizdeki doğa olayları hakkında bilgilendirmeyi, doğayı sevmeyi, korumayı ve onun bir parçası olduğumuz bilincini aşılamayı amaçladığını söylüyor.

Dr. Serdar Mayda da, merkezin ayrıca Fen Bilimlerine bağlı multidisipliner Yüksek Lisans eğitiminin, üniversite öğrencilerinin (biyoloji, jeoloji bölümleri gibi) interaktif ders ve uygulamalarının, yerli ve yabancı araştırıcılarla karşılıklı işbirliğine açık bilimsel çalışmaların yapıldığı bir araştırma kurumu olduğuna dikkat çekiyor.

Mayda, Tabiat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi bünyesinde, merkez elemanları tarafından günümüze kadar 30’dan fazla ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma projesi yürütüldüğü bilgisini veriyor. Kendi dallarında öncel niteliği taşıyan bu çalışmalar özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde gerçekleştirilmiş. Çalışmalar neticesinde Ege bölgesinde İzmir yöresinde: Mordoğan, Karaburun ve Tire; Manisa yöresinde: Sabuncubeli, Çobanisa ve Develi; Muğla yöresinde Şerefköy ve  Salihpaşalar; Uşak yöresinde: Karabeyli ve Kemiklitepe; Denizli yöresinde Sazak; Kütahya yöresinde Bayat; Çanakkale yöresinde Gülpınar, Lapseki, Alçıtepe ve Bayraktepe fosil lokaliteleri keşfedilmiş. Dr. Mayda, bu fosil yataklarından Manisa-Sabuncubeli, Uşak-Kemiklitepe ve İzmir yöresi lokalitelerinin Anadolu'nun ve üzerinde bulunan günümüz faunasının evrimi ve gelişimine yönelik çok önemli veriler içerdiğini belirtiyor. 

Söz konusu memeli fosil yataklarında 1970’lerden günümüze yürütülen arazi çalışmaları sonucunda elde edilen paleontolojik ve jeolojik bulgular, bugün Tabiat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde sergileniyor.

Çalışmaların sonucunda elde edilen ve müze çalışanları tarafından bilim camiasına sunulan bu bulgular özellikle yurtdışından gelen yabancı paleontologların da yoğun ilgisini çekiyor.

Tabiat Tarihi Müzesi’nin 6 galerisinde; fosiller, kayaç ve mineraller, tahnit edilmiş memeliler, balıklar, reptiller, kuşlar ve çeşitli iskeletlerden oluşan toplam 4 bin adet tanılı obje sergileniyor. Büyük bir çoğunluğu bağış yoluyla temin edilen objelerin üzerindeki etiketlerde bağışlayan kişi veya kurumların isimleri de yazıyor. Müzenin laboratuarında ayrıca 4 bin 500’e yakın obje, karşılaştırma materyali olarak korunuyor.

Giriş Galerisi (500 Obje): Bu bölümde dev boyutlarda kristalleşmiş kuvars, ametist ve kolemanit gibi çeşitli mineraller; günümüzde Hint ve Pasifik okyanuslarında yaşayan yumuşakçalar ve derisi dikenliler gibi omurgasız hayvanlara ait örnekler bulunuyor. Giriş galerisinde ayrıca jeolojik devirlere ait omurgasız fosiller; yaklaşık 7 milyon yıl önce Muğla, Çanakkale ve Karaburun yörelerinde yaşamış memelilere ait fosiller; 10 milyon yıl önce Çorlu’da yaşamış gergedanlar ve Uşak’ta yaşamış olan kılıç dişli kediye ait fosil kafatasları sergileniyor. Bu galeride Tabiat Tarihi Müzelerinin olmazsa olmazlarından, 67 milyon yıl önce Amerika’da yaşamış olan Tyrannosaurus rex (kral dinozor) iskeleti de bulunuyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina sponsorluğunda heykeltıraşlara orijinal boyutunda (12 metre uzunluk, 5 metre yükseklik) yaptırılan bu iskelet, 2003 yılından bu yana müzede sergileniyor.

Paleontoloji Galerisi: Bin 400 objenin sergilendiği galeride, Ankara, Çanakkale, Uşak, Muğla ve Denizli’de paleontolojik yüzey çalışmaları sonucu bulunmuş olan neojen yaşlı (24-2 milyon yıl öncesi) fil, gergedan, at ve zürafa gibi memeli fosilleri; Kambriyen’den (542 milyon yıl öncesi) Pleistosen’e (2 milyon yıl öncesi) kadar tüm devirlere ait omurgasız fosiller ve 350 milyon yıl öncesine ait Zonguldak’ta bulunmuş bitki fosilleri sistematik ve evrimsel bir düzende sergileniyor. Ayrıca, galeride, Kula volkanizmasının son evresinde, yani günümüzden yaklaşık 25 bin yıl öncesine ait bazaltik tüfler üzerinde oluşmuş insan ayak izi ve Kahramanmaraş’ta yaklaşık 3 bin 500 yıl önce yaşamış bir Maraş filinin iskeleti yer alıyor.

Kayaç ve Mineraller Galerisi: Bu bölümde magmatik, tortul ve metamorfik kayalarına ait bin adet obje, oluşum kökenlerine göre, çeşitli açıklayıcı posterlerle birlikte sergileniyor. Silikatlar, karbonatlar, oksitler, hidroksitler ve sülfürler başta olmak üzere önemli minerallere ait örnekler; endüstriyel hammaddeler; metalik madenler; mermer, perlit, kömür ve bor gibi ekonomik değeri ve günlük yaşamda kullanım yeri olan kayalar ve mineraller belirli bir sistematik düzende yer alıyor. Galerinin en ilginç örneklerinden biri de ses ve duman efektiyle özellikle çocukların ilgisini çeken ve volkanizmayı açıklamaya yardımcı olan volkan maketi.

Kuşlar Galerisi: Türkiye sahip olduğu kıtalararası kavşak konumu ve göç yolları üzerinde olması nedeniyle 464 kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Ege Bölgesi ve İzmir Kuş Cenneti’nde gözlenen atmaca, flamingo, pelikan ve baykuş gibi kuş türleri ile 31 adet farklı kuş türüne ait yumurtaların bulunduğu Kuşlar Galerisi’nde, 170 adet obje sergileniyor.

Genel Zooloji Galerisi: 800 objenin sergilendiği galeride, günümüzde yaşayan çeşitli omurgasız hayvanlar ve omurgalı hayvanlardan deniz balıkları, tatlısu balıkları, sürüngenler ve memelilere ait zengin koleksiyonlar yer alıyor. Böcekler ve kelebeklere ait

örneklerin çeşitli posterlerle açıklayıcı olarak ziyaretçilere sunulduğu bu bölümde en ilgi çeken objeler ise, Selçuk’ta 1950’li yıllarda avlanan ve nesli tükenmekte olan doldurulmuş iki Anadolu panteri.

Evrim ve Karşılaştırmalı Anatomi (Osteoloji) Galerisi (120 Obje):

Galeride,maymun, keçi, at, domuz, tilki, porsuk, kanguru, devekuşu ve yılan gibi günümüzde yaşayan canlılara ait iskeletler sergileniyor. Büyük bir kısmı İzmir Fuar Hayvanat Bahçesi tarafından bağışlanan 120 objenin bulunduğu galeride, ayrıca, Uşak’ta bulunmuş Roma dönemine ait bir insan iskeleti ve 1972 yılında Ceyhan nehri deltasında karaya vuran ve bu nedenle “Ceyhan” adı verilen 12 metre uzunluğunda kaşalot balina iskeletini görmek mümkün. 

Geçmişe ışık tutan Tabiat Tarihi Müzesi’ni yılda yaklaşık 20 bin kişi ziyaret ediyor. Ege Üniversitesi Kampusu içerisinde yer alan müze, hafta içi her gün 09.00-11.30, 13.00-16.00 saatleri arasında ziyarete açık. Toplu okul gezileri için ise randevu almak gerektiğini hatırlatalım.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©