• Anasayfa
  • Mimari
  • İzmir’in İki Seçkin Yapısı: Milli Kütüphane ve Elhamra Sahnesi

İzmir’in İki Seçkin Yapısı: Milli Kütüphane ve Elhamra Sahnesi

Milli Kütüphane ve Elhamra Sahnesi İzmir’in simge yapılarından Milli Kütüphane ve Elhamra Sineması, Türk mimarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Neo-klasik Türk mimarisi akımının başarılı örnekleri arasında gösterilen yapılar bu açıdan ulusal birer kültür eseridir

 

Yazı: Ahmet GÜRLEK-Milli Kütüphane Müdürü

 

İzmir’in tarih boyu çeşitli din, dil ve ırklara mensup topluluklardan oluşan mozaik bir yapısı vardı. 18. ve 19. yüzyıllarda nüfusunun büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturmasına karşın kentin ticaret, sanat ve kültür yaşamına azınlıklar hâkimdi. Bu durum kütüphane konusunda da gözlenmekteydi. Türklerde kütüphanecilik hizmetleri, camilerde ve kıraathanelerde yürütülüyordu. Oysa Levanten, Rum, Ermeni ve Musevi toplulukların oldukça gelişmiş büyük kütüphaneleri vardı.

1911 yılında Türkler de bir Milli Kütüphane kurmaya karar verdi. Kadızade İbrahim Refik’in başını çektiği çok az sayıdaki aydın tarafından, “Milli Kütüphane ve Teşvik-i Maarif Encümeni” oluşturuldu, maddi ve kitap yardımları toplandı. Ve nihayet Milli Kütüphane, Beyler Sokağında Salepçioğlu Konağı’nın Selamlık bölümünde 6 Temmuz 1912 tarihinde okuyuculara kapılarını açtı.

Kütüphaneyi yaşatmak ve geliştirmek amacıyla konağın bahçesinde bir de sinema binası yapılmasına karar verildi. Vali Rahmi Arslan’ın sağladığı arsa üzerinde kütüphane, sinema binaları ile kütüphaneye gelir sağlayacak patinaj ve eğlence yerlerinin temelleri 16 Mayıs 1915 tarihinde atıldı. Ancak I.Dünya Savaşı’nın zor koşulları inşaatlara ara verilmesine sebep oldu. Çalışmalara İzmir’in kurtuluşundan sonra yeniden başlandı. 1925 yılında İzmir Milli Kütüphane Cemiyeti kuruldu. Kütüphaneye gelir sağlamak düşüncesiyle öncelik sinemaya verildi. İnşaatı İpekçi Kardeşler tarafından tamamlanan sinema, 1926 yılında perdelerini açtı. Daha önceleri “Milli Sinema”, “Milli Kütüphane Sineması”, “Milli Kütüphane Tiyatrosu” gibi adlarla anılan bu yapı, 1926 yılından sonra “Elhamra Sineması” olarak ün yaptı. 1978 yılına kadar sinema olarak kullanılan ve o tarihten sonra Kültür ve Turizm Bakanlığınca kiralanan bina, 1982 yılından bu yana da İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak hizmet veriyor.

Milli Kütüphane binası ise, sinema yapısından yedi yıl sonra tamamlanarak 31 Ekim 1933’te, Cumhuriyet Bayramı’nın onuncu yılında büyük bir törenle hizmete açıldı. Bu yıl yüzüncü yılını kutlayacak olan İzmir Milli Kütüphanesi, bir sivil toplum örgütü olarak hizmetini sürdürüyor.

Neo-klasik mimarinin İzmir’deki sembolü

Kütüphane ve sinema yapıları Cumhuriyet döneminin ilk yapılarındandır. Milli Kütüphane, Mimar Kemâlettin ve Vedat Beylerin öncülük ettiği Neo-klasik Türk mimarisi tarzına uygun olarak inşa edilmiştir. Kütüphane ve sinema projeleri, Vali Rahmi Bey tarafından 1909’da kolordu mimarı Tahsin Sermet’e yaptırılmıştır. Mimar Tahsin Sermet Bey, bu mimari ekolün İzmir’deki en önemli uygulayıcısıdır.

Kütüphanenin dış yüzü ve iç dekorasyonunun zarif ve etkileyici bir yönü vardır. Bina gerek iç ve dış yapısı, gerekse de sanatsal ve estetik çizgileriyle günümüzde ayakta kalmış eşsiz yapılardandır. Bugün çevresindeki iş hanlarının gölgesinde kalmasına karşın bir cevher gibi varlığını sürdürmektedir.

Yapının üç cephesi üç ayrı sokağa açılır. Dördüncü cephe, Opera (Milli Sinema) binasına bitişik sağır cephedir. Cephelerde ikiz kemerli pencereler içte, pencereleri ayıran duvarlar dışta bırakılarak hareketlilik sağlanmıştır. Yapının cephesinde altlı üstlü ikişer pencere bulunur. Girişteki sivri kemerli pencerelerden alttakilerin üst kemerleri ve köşelikleri mermerle, üsttekilerinki ise bitkisel unsurlu çini süslemeleriyle kaplıdır. Altlı üstlü ikişer grup oluşturan pencere dizelerinin arasında da dikdörtgen biçimli panolar içinde bitkisel unsurlu çini süslemeler yer alır. Ayrıca üst kat pencerelerinin alınlıklarında ve köşeliklerinde bitkisel unsurlu çini süslemeler bulunur. Sivri kemerli pencere dizelerinin arasında da kare panolar içinde, pencere alınlıkları ve köşelerinde olduğu gibi bitkisel unsurlu çini panolar vardır. Kare panoların hemen alt kesimlerinde ise aslan ayağına benzer taş motifler yer alır.

Binanın Hastane Caddesi boyunca uzanan yan cephesi, ana cephe gibi süslü ve gösterişli değildir. Burası da su basmanı mermer malzeme ile inşa edilmiştir. Yan cephede ön cephede olduğu gibi altı süslü sivri kemerli ikiz pencere açıklıkları vardır. Alt kat pencereleri bitkisel motifli demirlerle kaplıdır. Üst kat pencerelerinin alt kesimlerinde dikdörtgen biçimli panolar, aralarında ise kare biçimli panolar yer alır. Gerek dikdörtgen biçimli, gerekse kare biçimli panoların içleri ön cephedeki panolar gibi süslenmemiş, boş bırakılmıştır. Bu cephenin batı kesiminde, batı cephesinde olduğu gibi taç kapı şeklinde düzenlenmiş bir giriş açıklığı bulunur. Batı cephesindeki girişle tamamen benzer özellikte inşa edilen ve günümüzde kullanılmayan bu kapıya mermer basamakla ulaşılır. Yapının arka cephesi de yan cepheyle benzerlikler gösterir.

Yapının girişi, yoğun bir süsleme ile bezenmiştir. Giriş kısmı cepheden dışarıya doğru biraz taşıntı yapmakta ve yüksekliği itibariyle de cepheyi aşmaktadır. Tamamen mermer kaplı giriş kesiminde kütüphaneye giriş, kaş kemerli bir açıklıkla sağlanmış, kemerin üzerinde kırmızı ve beyaz renkli mermer kullanılarak almaşık bir düzen yaratılmak istenmiştir. Kaş kemerin köşelerinde ve üstlerinde oldukça yoğun bitkisel süslemeler bulunur. İki yanında kum saati başlıklara sahip birer silindirik sütunun yer aldığı girişin üzeri sarkıt biçimini andıran süslemelerle sona erer. Bitkisel motifli süslemelerle bezeli mermer bir blokla taçlandırılan girişin üstünde sivri kemerli üçüz pencere yer alır. Mermer malzeme ile inşa edilen pencerelerin araları ve üst kesimleri bitkisel unsurlu çinilerle süslenmiştir.

Yapıya Milli Kütüphane Caddesi üzerindeki taç kapı şeklinde düzenlenen girişten girilir, kare biçimli bir geçiş mekânına ulaşılır. Geçiş mekânının kuzey doğusundaki büyük giriş kapısı ile bir başka geçiş mekânına ulaşılır. Sekizgen planlı bu ikinci geçiş mekânının hemen her duvarında birer kapı bulunur. İkinci geçiş mekânının kuzey duvarı üzerinde yer alan giriş yatay dikdörtgen biçimli büyük bir mekâna açılır. Bu salon daha önceleri süreli yayınlar bölümü olarak hizmet verirken şimdi depo olarak düzenlenmiştir. Sekizgen planlı geçiş bölümünün kuzeydoğusunda bulunan geniş bir kapı ile yapının tam merkezinde yer alan kareye yakın dikdörtgen biçimli oldukça büyük bir mekâna ulaşılır. Okuma salonu olarak kullanılan bu bölümün dört tarafında, mekânı çevreleyen büyüklü küçüklü odalar sıralanmıştır. Okuma salonunda her biri sekizgen biçimli sekiz adet sütun bulunur. Bu sütunlardan duvarlara doğru atılmış on iki adet sivri kemer vardır. Salonun üzeri vitray camlı bir örtüyle kapatılmıştır. Merkezdeki bu salonun güney duvarı üzerinde yer alan iki kapı ile yönetim bölümü odalarının bulunduğu koridora, doğu duvarı üzerinde bulunan üç kapı açıklığından birisiyle büyük kitap deposuna, diğer ikisiyle de küçük kitap depolarına geçilir. Binanın üst katının plan şeması hemen hemen alt katın plan şemasıyla benzerlik gösterir.

Sinemadan opera ve baleye

İzmir Milli Kütüphanesi’ne katkı sağlamak üzere inşa edilen Elhamra Sineması, bu yapıyla bir bütünlük oluşturur. Ayrı giriş kapısı bulunan bina, kütüphane ile birlikte 2 bin 6 metrekarelik bir alan üzerinde estetik bir külliye özelliğini taşır. 840 kişilik salonu ve 120 metrekarelik sahnesiyle dönemin en büyük ve en konforlu sineması olan Elhamra, Cumhuriyetin ilk yıllarında etkinliğini sürdüren ve yaygın olan Neo-klasik Türk mimari tarzında inşa edilmiştir. Betonarme malzeme ile inşa edilen yapının ön cephesinde kaplama malzemesi olarak düzgün kesme taş, pencere ve kapı kemerlerinde ise yer yer mermer kullanılmıştır. Bodrum üzeri iki katlı olan yapının üzeri beşik çatıyla örtülmüş, çatı kiremit ile kaplanmıştır. Girişin üzerini örten ve dekoratif amaçla yapılan, taşıyıcı bir unsuru olmayan büyük ahşap kubbenin üzeri kurşunla kaplıdır. Kubbe kasnağı oldukça yüksek tutulmuş ve kubbe geçişlerinde Türk üçgenleri kullanılmıştır. Yapının çatısının ortasında bulunan bir diğer küçük ahşap kubbeyle de hareketlilik yaratılmaya çalışılmıştır.

Girişin yan bölümleri birbirine benzer özellikler taşır. Bu kesimde altlı üstlü birer pencere açıklığı bulunur. Üst kat pencerelerinin kemer köşelerinde ve alınlıklarında çini süslemeler yer alır. Alt kat pencereleri dikdörtgen şeklinde iken üst kattakiler yuvarlak kemerlidir. Üst kat pencereleri ile alt kattaki pencereler arasında dikdörtgen biçimli panolar oluşturulmuş, bu panoların içleri bitkisel motifli çinilerle süslenmiştir. Cephenin bu kesimlerinde üzeri birer yalancı kubbe ile örtülü kule biçiminde çıkıntılar yer alır. Kule biçimindeki çıkıntıların cephesinde sivri kemerli nişler yer almaktadır.

İkinci kat seviyesinde ön cephenin ortasında yuvarlak kemerli üçüz pencere açıklıkları yer alır. Ortadaki pencere yanlara göre daha uzun yapılmıştır. Bu pencere sistemi büyük kaş kemerli bir çerçeve içinde bulunur. Cephe merdiven şeklindeki basamaklarla kademeleşen bir alınlıkla sonlanmaktadır. Pencere köşelerinde yer alan karmaşık bitkisel motifli çiniler dikkat çekicidir. Bu üçlü pencere sisteminin altında silindirik iki kemerli üçlü bir giriş bulunur. Sivri kemerleri taşıyan silindirik sütunlar mermer olup her birinin mermer başlığı vardır. Giriş ahşap bir sundurma ile örtülmüştür.

Cephe ortasında kaş kemer içine alınmış üçlü pencere sistemi, bitkisel çini süslemeleri, köşelerin birer küçük kubbe ile taçlandırılması, üçgen kuşaklarla geçilen silindirik kubbe, yapının Osmanlı mimarisine özgü özelliklerden sayılabilir.

Yapının batı cephesindeki üçlü girişten binanın içindeki geçiş mekânına girilir. Yatay dikdörtgen biçimli geçiş mekânının güneydoğu köşesinde ahşap malzeme ile yapılmış gişe kabinleri bulunur. Bu mekânın kuzey duvarında yer alan pencere, yapıya sonradan eklenen ek mekâna açılır. Geçişin doğusunda bulunan üçlü giriş ile bir ara mekâna, ara mekânın kuzeyinde ve güneyinde bulunan merdivenler aracılığıyla da üst kata çıkılır. Ara mekânın doğusunda bulunan kapı ile de büyük salona geçilir.

Atatürk üç kez film izledi

Gösterilerin yapıldığı bu salon, düşey dikdörtgen biçimlidir. Salonun doğu tarafında sahne, sahne önü, orkestra çukuru olmak üzere üç bölüm yer alır. Sahnenin batısında yarım daire biçiminde yapılmış bir loca bulunur. Loca, özel izleyiciler için tasarlanmış kare biçimli on dört küçük odaya bölünmüştür. Bu localarda, Ulu Önder Atatürk, üç kez film izlemiştir. Opera binasının hemen yanında, sonradan eklenen dikey dikdörtgen planlı bir yapı görülür. Bu ek yapının batı cephesindeki ana giriş kapısından yapıya girildiğinde küçük bir mekâna ulaşılır. Mekânın kuzeyinde biletlerin satıldığı küçük bir gişe vardır. Doğu duvarında bulunan küçük bir kapıyla gardırobun bulunduğu yere ulaşılır. Sinema binasının kuzey duvarının batısından yapının fuaye mekanına geçilir. Fuaye, dikey dikdörtgen biçiminde oldukça geniş bir yerdir. Burada yapılan merdivenle bodrum katına inilir. Fuayenin doğu duvarı üzerinde yer alan kapı ile yan sahneye geçilir. Buranın güney duvarı üzerinde bulunan kapı ile ana sahneye, doğu duvarında yer alan kapı ile de yapının dışına çıkılır.

Kubbe kuşağı ile pencereler üzerindeki alınlıkta rûmi süslemeler vardır. Pencereler üzerinde bulunan, mavi zemin üzerine kırmızı renkli figürlerle işlenmiş Kütahya çinileri ile süslenmiş olan alınlıklar yapının bütününe ayrı bir güzellik katar.

Sinemanın dış cephesi, Milli Kütüphane binasının çinileriyle aynı görünümde ve aynı hizadadır. İki kenardaki pencere altında kare şeklinde çini panolar yer alır. Yapının üzerinde bulunan çiniler, kütüphane binasında olduğu gibi Kütahya’da Rifat Çini tarafından yapılmıştır. Yapının giriş kesiminde merdiven şeklinde kademelerden oluşan alınlığın üzerinde süslemeler yer alır. Merdiven şeklinde kademelenen basamakların en üstü üçgen ve içi tamamen bitkisel unsurlu süslemelerle bezenmiş bir alınlıkla taçlandırılmıştır.

Sinemanın içyapısı ve süslemeleri dışı kadar ilgi çekicidir. Yapının iç kısmında en dikkat çekici öğelerin başında, binanın mimarisiyle uyumlu stilize edilmiş şark tipi zengin avizeler ve şark atmosferini veren kandiller gelir. Salonun ortasından aşağı sarkan zarif bir avize bu uyuma egzotik bir hava katar. Bina içinde yer yer çini panolar bulunur. Balkonun altını oluşturan tavan ise tamamen Türk nakışlarıyla bezenmiştir. Salonun yan duvarlarını, Ressam Naci Kalmukoğlu tarafından yapılmış Türk ve Batı temaşa sanatını konu alan dört adet fresk pano süsler. Bu panolarda Madam Butterfly, Rigeletto, Figaro’nun Düğünü, Saraydan Kız Kaçırma operalarından ilginç sahneler resmedilmiştir. Bu duvar panolarının arasında J.Weinberg tarafından yapılmış 1925 tarihli oval çerçeveli iki Atatürk resmi dikkati çeker. Atatürk’ün biri mareşal üniformalı, diğeri cumhurbaşkanı yağlı boya portreleri, altın yaldızlı oval çerçeveye yerleştirilmiştir.

Alan olarak 120 metrekareyi bulan sahne ise büyük tiyatro ve konser gruplarının sanatlarını icra etmelerine son derece elverişli bir şekilde düzenlenmiştir.

Yapı, tarihi sürecinde çeşitli sanatsal etkinliklere ve önemli birçok olaya tanık olmuştur.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©