Gizemli ve gösterişli Pekin

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de Çin Kültür Yılı olarak kutlandı. Bu yıl da Çin’de Türk Kültür Yılı olarak kutlanıyor. Köklü tarihlere sahip iki ülkenin birbirine daha çok yakınlaşması amacıyla düzenlenen kültür yılı etkinliklerini fırsat bilip, biz de bu sayımızda rotamızı Pekin’e çevirdik.

Yazı: Yeşim Arıkan

Fotoğraflar: Cem Polatoğlu

 

Çağlar boyu kendini dışarıya kapatmış ve yabancılara yasaklı olan ülkeler, kentler… İpek yolları, Uzak Doğu ülkeleri hep gizemli gelmiştir bana, Hindistan, Çin, Hong Kong, Moğolistan, Filipinler…

Değerli rehberimiz İhsan Bey, Çin için “ Zaman yitirmeden gidip görülmesi gereken bir ülke” derdi. İhsan Bey, ilk kez 1985 yılının Mayıs ayında Pekin’e gitmiş. Bu dönemde Pekin Havalimanına indiklerinde, gruptaki arkadaşlarıyla donup kalmışlar. Berbat bir havalimanı terminali, herkesin üzerinde tek tip kıyafet ve üniforma, bakımsız, bezgin sarı yüzlü çekik gözlü binlerce Çinli. Mutsuz ve bakımsız, yalınayak ve acınacak görünümde tozlu toprak sokaklarda koşuşan çocuklar…

Tek tük otomobil, berbat durumdaki toplu taşıma araçları ve binlerce bisikletli. Taksi olarak kullanılan, başlarında konik şapkaları ile Çinlilerin koşarak çektikleri Çekçek diye bilinen iki tekerlekli, üstü partal brandalı iki kişilik taşıma araçları, rehberlerin yetersiz İngilizcesi… Bunlar şimdilerde tarihin tozlu sayfalarında ve eski solgun resimlerde kaldı…

Nihayet bir grubumla birlikte 2008 yılı Mayıs’ında benim de yolum Çin’e uzandı. Üstelik çok arzu ettiğim gibi, eski ve yeni Çin’i çok iyi bilen, tam 43’üncü kez Çin’e gelen değerli rehberimiz İhsan Kayacan’la…

Pekin’e THY’nin her gün uçuşu var. Yaklaşık 9 saat süren yolculuktan sonra yerel saat ile 15.05’te Pekin’e vardık. Oldukça büyük ve modern, pırıl pırıl bir havalimanına iniyoruz. Belki 30 tane pasaport kontrol noktası var. Hiçbir ülkede görmediğim bir uygulama dikkatimizi çekiyor; pasaport kontrolü yapan bütün polis memurlarının bankolarında yanıp sönen bir cihaz ve üzerinde üç insan yüzü. Biri tebessüm ediyor, biri çatık kaşlı, biri ilgisiz. Sizlere hizmet veren polis memuru kibar davranıp gülümsüyorsa o düğmeye basıyorsunuz. Asık suratla iş yapıyorsa o düğmeye… Böylece turizm bakanlığı polislerin turistlere davranışlarını kontrol ediyor.

Düzgün giyimli, temiz yüzlü bir Çinli rehber bizi karşılıyor. Bagajlarımız çoktan başka bir araca yerleştirilmiş bile… Biz de otobüsümüze binip otelimize yöneliyoruz. Pekin’de yoğun bir insan seli, trafik ve bisikletliler insanı şaşırtıyor. Her yer yüksek binalarla dolmuş, her yer kalabalık. Eee ne de olsa dünyanın en nüfuslu ülkesi… Yüksek binaların arasında tapınaklar, eski Çin evleri adeta kaybolmuş. Günümüzün Çin’i son derece modern görünümlü ve güvenli bir kent. Modern binalar, tertemiz caddeler, parklar, istisnasız her apartmanın önü, yolların kenarları, orta refüjler, her taraf çiçek bahçesi.

Nihayet otelimize ulaşıyoruz. Çok katlı muhteşem bir bina ve çok büyük bir lobi. Odalarımıza yerleşiyoruz. Bagajlarımız çoktan odalarımıza gelmiş bile. Kısa bir dinlenmenin ardından lobide buluşuyoruz. Akşam yemeği için restorana gidiyoruz. Masalar yuvarlak ve 10 kişilik. Masaların ortasında biraz yüksekçe, kendi miğferi etrafında dönen yuvarlak bir cam var ve yemekler buraya konuluyor. Sizler yuvarlak cam kısmını çevirerek istediğiniz yemekten alabiliyorsunuz. Tahta çubuklarla yemek zor gelirse size hemen çatal bıçak getiriyorlar. Masada üç beyaz yok; ekmek, tuz, şeker. Genelde haşlanmış sebze ve özel soslarla servis ettikleri dana eti, tavuk eti var, tabii ki ana yemek pirinç.

“Çin Seddi’ne çıkmayanlar gerçek adam sayılmaz”

Aslına bakarsanız Pekin’de turumuz gerçek anlamda ikinci gün başlıyor. Çocukluğumdan beri hayal ettiğim, hep kitaplarda okuduğumuz ve okuttuğum Çin Seddi’ne gidiyoruz. Yol üzerinde, bisikletleriyle ürettikleri ürünleri taşıyan Çinli çiftçileri görüyoruz. Ming Hanedanı’na ait 13’üncü yüzyıldan kalma mezarların da bulunduğu bölgeden geçerken rehberimiz ilginç bir şey aktarıyor bizlere. İmparator Zhu Di ölünce, 16 cariyesi de canlı canlı bu mezarlığa gömülmüş.

2 bin 500 senelik geçmişi olan Çin Seddi’nin temeli, 20’den fazla ayrı krallık tarafından atılmış. Qin Shi Huang adlı cesur bir komutan M.Ö. 221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı duvarları birleştirerek uzatmış. M.Ö. 3’üncü yüzyıl M.S. 17’inci yüzyıl arasında Çinliler seddi uzatmaya devam etmişler. Seddi onaran ve savunma amaçlı kullanan son hanedan Ming Hanedanı (1368-1644) olmuş. Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 10 bin kilometreyi buluyor. Görülebilen uzunluğu ise yaklaşık 2 bin 500 - 3 bin kilometre. İlk yıllarda sadece suçlular, askerler ve köleler olmak üzere yaklaşık 1 milyon insan bu eserde çalıştırılmış. 300 bini çalışırken ölmüş. Duvarlar ortalama 6 metre yükseklikte ve 7 metre genişlikte. Kah dinlenerek kah oturarak çıkmaya başlıyoruz. Ancak, ben ikinci gözetleme kulesine kadar çıkabiliyorum. Manzara müthiş, insanoğlunun yaptıklarına hayran kalmamak mümkün mü? 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçilen Çin Seddi’nde bir hatıra çektirip tekrar yola koyuluyoruz. İstikamet, önce öğle yemeği ardından gezimizin ikinci durağı Blue Heaven (Mavi cennet).

Mavi Cennet Tapınağı

Bu mabet 16’ncı yüzyılda yapılmış. Yuvarlak olarak ve altıgen bir çatıyla örtülmüş. Mavi ve sarı renklerin hâkim olduğu beyaz mermer kaide üzerine oturtulmuş ahşap bir yapı. Yapılış nedeni çok ilginç. Çin takviminin yeni yılının ilk günü imparator ülkesinin zaferleri ve başarıları için burada dua edermiş. Gelmeden mabet, buharlarla tütsülerle kutsanır sonra muhafız alayı ile birlikte cennet mabedine gelirmiş. Çin halkı asırlarca imparatoru Tanrı’nın gölgesi olarak kabul etmiş ve ona karşı gelmeyi Tanrı’ya karşı gelmek olarak değerlendirmiş. Günümüzde burası müze olarak kullanılıyor. Çinliler burayı çok seviyor. Her daim bir şölen havasına sahip olan yapı, halkın şarkılar söylediği dans ettiği bir festival yeri sanki.

Bir saray yemeği Pekin ördeği

Akşam Çin’in olmazsa olmazı ‘Pekin ördeği’nin tadına bakmak için özellikle devlet misafirlerinin ağırlandığı Pekin’in en iyi ördek restoranına gidiyoruz. Bir saray yemeği olan Pekin ördeği, önemli şölenlerde sunuluyor. Geçmişi bin 300 yılına kadar uzanan Pekin ördeği özel olarak yetiştirilir ve kıvama gelince pişirilir. Pişirilip, kızartılması nedenli hüner istese de, müşteriye sunumu adeta bir merasim. Nar gibi kızarmış Pekin ördeğini, Çinli şef, özel tekerlekli bir sehpada, yuvarlak masanın etrafında oturan müşterilerin yanına getiriyor. Masada küçük porselen tabaklarda iştah açıcılar ve diğer çeşitler yer alıyor. Servis şimdi başlıyor. Şef büyük bir ustalıkla, ince ince kestiği parçaları dürüm yapmanız için özel hazırlanmış yufkanın içine koyuyor. Ayrıca yeşil soğan sapları, acılı ve ekşili soslar, portakal marmelatı bulunan küçük tabaklar veriliyor. Yeşil soğan saplarını soslara ve marmelata batırıp ördek etinin üstüne sürerek, bir güzel sarıp afiyetle yiyoruz.

Yemek sonrası, Kung-Fu Show’a gidiyoruz. Şovun ana teması asırlar önce Budist rahiplerin uzun çalışmaları ve gözlemleri sonucu yaratılmış bir yakın savunma dövüşüne dayanıyor. Rahipler, kaplan, ayı, yılan, aslan, turna kuşunun hareketlerinden esinlenerek bu tekniği geliştirmiş. Daha sonraları Konfüçyüs ve arkadaşları Lao Che Mo bunu bir felsefe haline getirmiş. Beş yaşını doldurmuş erkek çocukların manastırlarda yetiştirilmelerini konu alan bu gösteri; gerek dövüş teknikleri, gerek hareketleri ve gerekse fondaki Çin müziği ile sizleri de etkileyecektir. Yorucu bir günün ardından otelimize dönme zamanı.

Dünyanın en büyük meydanı Tiananmen


Kahvaltı sonrası otelimizden hareket ediyoruz. Tiananmen Meydanı yakınlarında 1850’lerde yapılan tren istasyonunun bir arka sokağında iniyoruz aracımızdan. İhsan Bey’in elinde uzunca bir sopanın ucunda dalgalanan Türk bayrağı. Grubu tekrar tekrar uyarıyor: “Lütfen bayrağı ve beni takip edin, grubu kaçırmayın. Beni kaybederseniz, doğruca otelinize gidin.” Meydan o kadar kalabalık ki siz deyin 80, ben diyeyim 90 bin kişi arasında yürüyeceğiz. Köşeyi döner dönmez 2 milyon kişinin toplandığı, oldukça görkemli anıtsal bir meydan çıkıyor karşımıza. Mao, dünyanın en büyük meydanı olan Tiananmen’de Çin halk Cumhuriyeti’ni ilan etti (1949). 40 yıl sonra da meydan, demokrasi isteyen göstericilerin merkezi oldu. Bu eylemler, kanlı bir biçimde bastırıldı. Meydan aynı zamanda Pekin’in tam ortası. Meydanın çevresinde 1958-1959 yılları arasında, devrimin onuncu yıl dönümü anısına yapılan Ulusal Halk Sarayı, Dev Kubbeli Büyük Çin Ulusal Tiyatrosu, Kahramanlar Anıtı, Çin Devrim Müzesi, Çin Ulusal Müzesi ve Çin Tarihi Müzesi gibi önemli binalar yer alıyor. Meydanın tam ortasında ise Mao’nun mezarı var. Ülkesini tam 27 yıl boyunca yöneten Mao’nun mezarını ziyaret etmek mümkün, ancak saatler süren kuyruk nedeniyle biz tam karşıdaki Yasak Şehir’e yöneliyoruz.

İmparatorların ‘Yasak Şehir’i

Rehberimizden aldığımız bilgiler ve çektiğimiz fotoğraflardan sonra alt geçitten Yasak Şehir’e geçiyoruz. Ana giriş kapısının tam üstünde Mao’nun devasa portresi var. Bu kapının adı “Göksel Huzur Kapısı.” İhsan Bey, Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğundan beri Mao Zedong’un 15 ton ağırlığındaki portresinin burada asılı olduğunu; her yıl 1 Ekim günü portrenin yenisiyle değiştirildiğini söylüyor. Abanoz ağacından çift kanatlı devasa kapıdan geçip yıllarca hiç bir yabancının giremediği Yasak Şehir’e giriyoruz. Manzara oldukça etkileyici… Eski Çin imparatorları, Tanrının çocukları olduklarına ve dünyanın merkezinde yaşadıklarına, meridyen çizgisinin de bu kapıdan geçerek Yasak Şehir’e girdiğine inanırlarmış. Yasak Şehir, Ming ve Qing hanedanlarının yaşadığı, dünyadaki en büyük saray kompleksi. 70 bin hektarlık bir alana yayılmış. Saraylar, avlular, bahçelerden oluşan Yasak Şehir’in içinde tam 800 bina ve 9 bin 999 oda var. Gezmeye başlamadan önce sarayla ilgili bilgi alıyoruz. İnşaatına 1406 yılında başlanmış ve 420 yılında tamamlanmış. 700 yıl boyunca 24 imparator ve ailesine ev sahipliği yapan bu şehirde 1420-1644 yılları arasında Ming Hanedanı yaşamış. 1860’da İngiliz ve Fransız işgaline uğrayan Yasak Şehir, son Çin İmparatoru Puyi’nin 1911’de ülkeden gönderilmesiyle kapatılmış ve kamuya devredilmiş. Yasak Şehir, 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. İmparator ve imparatoriçe daireleri, Resmi kabul ve tören salonları, harem dairesi ve bahçesinin bulunduğu şehirdeki binaların tamamında ahşap, abanoz ve maun ağacı kullanılmış. Çatıların tamamı imparatorluğun simgesi olan sarı renk ile cilalı. Harem dairesinde gözdelere ayrılmış 860 oda yer alıyor. Cariye sayısının 4 bine çıktığı dönemler olmuş. Bu bilgiler bize çok yabancı gelmiyor…

Sarayın bir diğer özelliği, dünyanın en büyük ve görkemli saat koleksiyonuna sahip olması. Tablolar, mobilyalar tavan ve taban süslemeleri anlatmakla anlaşılmaz, görmek lazım.

Gelelim buraya Yasak Şehir denilmesinin nedenine: Çok sıkı güvenlik önlemleriyle korunan şehre sadece hanedan üyeleri, korumalar ve görevliler girebiliyormuş. Şehrin çevresi 9 metre yükseklikte 6,66 metre genişlikte duvarlarla çevrili. Duvarların hemen önünde, içinde timsahların bulunduğu 10 metre genişliğinde ve 2 metre derinliğinde su bentleri yer alıyormuş.

Sarayı dolaşmamız yaklaşık 4 saat sürüyor. Arka kapıdan çıkıp bisikletle çekilen arabalarla Hutong’a, yani eski Çin mahallesine gidiyoruz. Eski çağlarda Yasak Şehir’de yüksek statüde ve hanedana yakın olan kişiler, aristokratlar, Hutong’da ise esnaf, sanatçılar, tüccarlar ve halk yaşıyormuş. Daha üst tabaka olan tüccar ve sanatkârların evleri ve bahçe tasarımları çok renkli ve özenli. Bu sayede kimin ne iş yaptığı da hemen anlaşılıyor.

Akşam yemeğini yediğimiz restoran adeta bir sanat galerisi; duvarlarındaki el işlemeli tablolar muhteşem. Hala bir tablo almadığıma yanarım...

Tahta, demir ve taş hariç her şey yeniliyor

Şimdiki durağımız Gece Yemek Çarşısı. “Buraya sakın ola ki aç gitmeyin” diyor rehberimiz. Biz de zaten böyle yapıyoruz. Burayı gördükten sonra yemek yiyemezsiniz. Yalnızca akşamları hava karardıktan sonra kurulan bu çarşıda, geniş bir caddenin kaldırımında 150 civarında küçük tezgâhta, bembeyaz önlüklü ve şapkalı satıcıların önünde kömür ateşi olan mangallar ve üzerlerinde ızgaralar, tavalar… Tezgâhların üzerinde küçük kertenkeleler, siyah ve sarıakrepler, iri koyu kahverengi hamam böcekleri, yeşil-sarı kırkayaklar, derisi soyulmuş fareler, çekirgeler ve daha neler neler... Çinlilerin çöp şişe geçirilmiş hamamböceklerini çıtır çıtır nasıl iştahla yediklerine şaşıp kalıyoruz.

Hani biz deriz ya denizden babam çıksa yeriz diye, Çin’de de şöyle bir deyim var: “Tahta, demir ve taş hariç, her şeyi yerim.” Uzun ve yorucu bir günün ardından artık yatma zamanı. Çok yorulduysanız size tavsiyem mutlaka masaj yaptırın. Çok ucuz ve kendinizi çok iyi hissedeceksiniz.

Çin’in bahçe sanatının simgesi Yazlık Saray

Pekin’deki son günümüzde, önce Yazlık Saray’a yöneliyoruz. İmparatorların yaz aylarını geçirdiği Yazlık Saray, dünyanın en büyük meydanı olan Tiananmen Meydanı’nın yedi katına eşit ve hala ilgi çekici eserlere sahip. Beijing’deki Yazlık Saray, Çin’in en iyi korunmuş ve imparatorun en büyük olan bahçesi. Çin'in bütün hanedanlığının bahçe sanatının bir simgesi olan Yazlık Saray, Çin ve hatta dünyanın sanat tarihinde önemli yer tutuyor.

Yazlık Saray’da pagodalar, opera odaları ve köşkler dâhil 3 binden fazla oda bulunuyor. Yüksekliği 50 metreden fazla olan Wanshou Tepesi’nin görünüşü, bir yarasayı andırıyor. Kunming Gölü ise şeftali şeklinde. Çünkü Çinliler, yarasanın mutluluğu, şeftalinin uzun ömrü simgelediğine inanıyor. Kunming Gölü’nün ortasında bir ufak ada var. Adaya bağlanan taştan köprü, özel yapısıyla gelenlerin dikkatini çekiyor. 150 metre uzunluğunda, 8 metre genişliğindeki köprü üstündeki parmaklıkta sırayla 500’i aşkın aslan oyması var.

Çin tarihinde gelmiş ve geçmiş bütün hanedanların yetkilileri özel bahçe kurarken doğa ile sanatsal güzelliklerin birbirlerine uyum sağlanmasını amaçladılar. Yazlık Saray, doğa manzarası, imparator sarayları, tapınak ve bahçesiyle uyumlu bir birliktelik oluşturur. Burada hem feodalizm devrindeki imparator otoritesi hissedilir hem de Çin'in tarih ve kültür izlerine rastlanır. UNESCO uzmanları, Yazlık Saray'ın Çin mimari özelliklerini taşıyan saray yavrusu olduğunu ifade etmişler. Nisan–Eylül arası imparatoriçe nedimeleri yazı burada geçirirmiş. Yazlık Saray’ın gölünde tekneler bugün dahi çalışıyor. Bahçeler, göl manzarasıyla birleşince nefes kesiyor. Sarayın içine girer girmez karşınıza yabancı elçilerin kabul salonları çıkıyor. Gezinti yolu, yol boyunca gül tarhları, ortada imparatorluk arması ve imparatoriçenin sarayı… O ne süs, o ne ihtişam o ne zenginlik ve ne güzel bir mimari. Çatıların tümünün köşeleri hafif yukarı kalkık ve tamamen seramik… Yüzlerce oda ve salonu olan Yazlık Saray’dan yaklaşık iki saat sonra ayrılıyoruz.

Pekin Hayvanat bahçesindeyiz. Dünyadaki hayvanat bahçelerinden tek farkı onlarca pandayı minik yavruları ile tembel tembel dolaşırken veya arka üstü yatarken görmek. Oldukça bakımlı ve temiz bir park burası.

İnciden kolye de var kremde

Şimdi alışveriş zamanı. Oldukça ünlü inci çiftliğinin Pekin’deki galerisine gidiyoruz. Önce, incinin istiridye içinde nasıl yetiştiğine dair kısa bir film izliyoruz. Daha sonra havuzlardaki istiridyeleri bıçakla açıp, oluşmuş bir inci tanesini avucumuza koyuyorlar… Artık alışveriş için serbestiz. Siz de buraya gelirseniz pazarlık yapmayı unutmayın çünkü Çinliler pazarlığı çok severler. Her çeşit ve her ücrette inci bulmak mümkün. İnci gerdanlığı 10 dolara da alabilirsiniz, 30 bin dolara da. Ayrıca burada hanımlar için yüzdeki kırışıklıkları önlemek için inci kremleri satılıyor. Sanırım hanımlar burada biraz daha fazla kalmak isteyecek.

Eğer ilgilendiğiniz konular, taklit çantalar, taklit tekstil ürünleri, taklit saatler ve ucuz taklit telefonlar ise en meşhur yerlerden biri Silk Market denen pasaj. Burası 5-6 katlı bir çok küçük mağazadan ve stanttan oluşan bir çarşı. Silk Market çok turistik bir yer olduğu için pazarlık ederek alışveriş yapmak çok önemli. Çünkü normal fiyatının çok çok üstünde fiyat söylüyorlar. Yine İngilizce sorun olduğundan pazarlık yaparken hesap makinesi kullanmak burada bir gelenek Onların söylediği fiyatın onda birini teklif etmekten çekinmeyin. Teklifinizi sürekli yükseltmeyin. Eğer kararlı olursanız 900-1000 yuanlık bir ürünü bile yaklaşık 100 yuana alabilirsiniz. Zaten istediğiniz fiyata vermezlerse oradan uzaklaşmaya kalktığınızda peşinizden gelip fiyatı indiriyorlar.

Şehir merkezinde hareketli alışveriş bölgelerinin en ünlüleri Wangfujing bölgesi ve Xidan Market. Wangfujing, lüks mağazalarında bulunduğu trafiğe kapalı sokaklardan oluşan bir alan. Xidan market bölgesi biraz daha küçük

Pekin’deki gezimizi tamamlayıp artık Xian’a uçuyoruz.

 

 

 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©