Tarihi Asansör Binası

İzmirli işadamı Nesim Levi’nin yaptırdığı asansör, 155 basamaklı dik merdivenlere inat, bir asırdan fazla zamandır iki caddeyi birbirine bağlıyor

 

Yazı: Prof. ETİ AKYÜZ LEVİ / Dokuz Eylül Üniversitesi

 Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Başkanı

 

Kent kimliğinin yapı taşlarından olan ve bulunduğu semte adını veren Asansör, İzmir’in en önemli tarihi odaklarındandır.

Kule yapı, 1907 yılında dönemin işadamlarından Vilayet İdare Meclisi Üyesi ve Bayraklı mağazalarının sahibi olan, evini de Karataş Hastanesi’nin yapımı için bağışlayan Nesim Levi tarafından taş ocaklarının bulunduğu alana yaptırılmıştır.

155 basamaklı merdivenle bağlantılandırılmış Asansör, semtinin aşağı ve yukarı bölümlerini, Mithatpaşa Caddesi ile Şehit Nihat Bey Caddesi’ni dönemin evrensel teknolojisi ile birbirine bağlayarak, iki aks arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacı ile gerçekleştirilmiş sokak asansörüdür.

Çevresel özellikler

Asansör yapısını, yer aldığı çevrenin (Karataş ve Asansör dokusu) fiziki ve sosyal yapılanması bağlamında ele almak uygun olacaktır. İzmir’de Havra Sokağı ve Namazgâh çevresinde odaklanan ilk Musevi yerleşim alanının, Halil Rıfat Paşa Caddesi’nin yapımı ve Mithatpaşa Caddesi’nin gelişmesi, alanın imara açılması ile 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında Karataş-Asansör arasına kaydığı görülmektedir. Söz konusu cemaat, yatayda yayılmak yerine, farklı kotlarda da olsa, aynı semtte toplu yerleşmeyi tercih etmiştir. Bu düzende gelişmiş iskân alanında, aynı tarihlerde gerçekleştirilmiş Musevi dini yapıları da dikkat çeker (Beth-İsrael, Roş-Aar / Tepebaşı, Bet-Levi Sinagogları) 333. Sokağın bitiminde yer alan Karataş Hastanesi ise, çağdaş eklerle genişleyerek varlığını sürdürmektedir. Beth-İsrael Sinagogu karşısında ise, cemaatin eğitim yapılarından günümüzde var olmayan Bene-Berit İlkokulu bulunmaktaydı.

Yapının yakın çevresine bakıldığında, sekiz katlı betonarme setin arasında tekil kalmış tarihi konut örnekleri ve canlandırma görüntüsü ile geçmişin Asansör dokusunun yaşatılmaya çalışıldığı Mithatpaşa Caddesi’nden ilerleyerek tarihi kuleye yaklaşılmaktadır.

Sokağın girişinde batıda, köşe vurgusu ile dikkat çeken, bodrum ve iki katlı apartman ile doğuda, bodrum ve iki kat ile sonradan genişletilmiş bir çatı katı içeren köşe cumbalı konut dikkat çeker. Sokak boyunca yer alan tek ve iki katlı, bazıları bodrumlu evlerde, ferforje kapılar, ahşap cumbalar, demir pencere kanatları, geometrik ve bitkisel motifli bezemeler çarpıcı cephe öğeleri olarak algılanmaktadır. Özgün öğeler yanı sıra, değişmiş olanların varlığı da göze çarpmaktadır. 305 ve Dario Moreno Sokağı’nın doğu köşesindeki yıkık yapı tarihsel süreçte İzmir’i yansıtan gravür ve fotoğraflar ile perdelenmiştir.

Mimari özellikler

56 m yükseklikteki çelik taşıyıcılı, tuğla dikey kütle, alt ve üst kotlarda lineer gelişen kütlelerle dengelenmektedir. Asansör Çıkmazı Sokağı’nın sonunda yapının önünde geniş bir açık alan algılanmaktadır. Yapının batısında yer alan, bu bölüme taşan geçmişte üstü bekçi kulübesi, alt katı manifatura mağazası olarak kullanılan iki katlı bina ile yanındaki ev ve doğu bölümde yer alan, 302 Sokağa bakan iki ev zaman içinde yıkılmış, bu açıklık oluşmuştur (Hüseyin Çetinkaya ile kişisel görüşme, 20.2.2010).

Asansör binasında, kuzey cephesi ortasında konumlanan çift kanatlı üç ahşap kapı ile şeffaflaşan, yanları düz, ortası tonozlu saçakla vurgulanmış giriş, ziyaretçilerini adeta içeriye davet etmektedir. Girişin batı bölümünde basık kemerli, ahşap doğramaları yenilenmiş iki pencere ve bir kapı ile doğuda ortada basık kemerli üstü saçaklı bir kapı, yanlarında birer pencere görülmektedir.

Asansör Kulesi, dikdörtgen planlı olup, aşağıdan yukarıya doğru kademeler halinde daralmaktadır. Dört kademe içeren kulede en alt bölüm taş olup, üsttekiler tuğladır. Kulede her tuğla bölümün tuğla silmelerle ayrıldığı, en üst bölüm dışında kütle köşelerinde de köşe silmesi etkisini yaratacak çıkıntı oluşturduğu görülmektedir. Taş bölümün alt kısmı, Fransızca ve İbranice olarak “Asansör, 1907 yılında Nesim Levi tarafından yaptırılmıştır” ibaresine yer verilen, yapım kitabesi içermektedir. İkinci ve üçüncü bölümlerde giriş cephesine bakan, her biri iki sıra halinde dikdörtgen formlu ve üstü üçgen saçaklıklı toplam dörder pencere yer almaktadır. Üst bölümde ise, yalnızca iki pencere bulunmaktadır. Çeperinde dönen terasın uzantısı ve onu destekleyen dökme demir konsollarla bölünen kulenin en üst bölümü, tuğla saçakla nihayetlenmekte, eğrisel örtülü metal şapka ile taçlanmaktadır.

Asansör Kulesi’nin kayalıklardan koparılmasına karşın, üst kottaki mekânlar, kartal yuvası misali zirvesine oturmaktadır. Tuğla ayaklar ve aralarındaki dökme demir korkuluklarla sınırlandırılmış terasın doğusunda yer alan 1990’larda eklenmiş, prizmatik kütleli, piramidal başlıklı batının doğuya açılan yüzünü çağrıştıran ahşap seyir çıkması, düzeni ile açık terastan ayrışmaktadır. Teras altındaki bölüm ise, 11 pencere ile körfeze açılmaktadır.

Yapının giriş cephesi algılandıktan sonra, giriş kapısından hole geçilmektedir. Burada giriş karşısında iki asansör, batıda personel soyunma odası, doğuda ise geçmişte su pompası ile çalışan makine dairesi yer almaktadır.

Tuğla duvarlı giriş holünde, asansörün olduğu cephede yumurta frizi, bitkisel motifler, yıldız motifi mekânı zenginleştiren öğeler olarak dikkat çeker. Giriş holünün üst örtüsü giriş saçağının uzantısı olarak yanları düz, tonoz şeklindedir. Buradan terasa ulaşmak üzere asansöre girilmektedir.

Asansör kabininde kişinin kendisi ile ya da yanındakilerle baş başa olduğu bir ortamda sürprizli bir görüntü gözler önünden geçip gider. Kulenin küçük pencerelerinden dış dünyaya açılırsınız. Oysa yukarıda, çarpıcı bir körfez manzarası ve eşsiz kent panoraması ziyaretçilerini beklemektedir. Tıpkı enfes bir yiyeceği tadıp da, sonra muhteşem bir ziyafet sofrasına otururcasına…

Asansör’den üst koda ulaşıldığında terastan Şehit Nihat Bey Caddesi’ne geçilebileceği gibi, üstteki sosyal mekânlarda, tarihi nitelikli restoran veya meyhanede, ya da terasın bir bölümünün hafif bir strüktürle kapatılması ile oluşturulmuş kafeteryada farklı dünyalara dalmak olanaklıdır. Ama en azından izleyenlerin yüzlerini ışıldatan şiirsel bir görüntü sunan kente doyumsuzca bakmak kaçınılazdır.

Üstte terasın doğusundaki kütle, kuzey cephesinde ortada merdivenle terastan yükseltilmiş kapı, doğu uçta üç pencere, üst bölümde aynı hizalarda kareye yakın formlu pencereler ile körfeze açılmaktadır. Cephenin batısında ise, sonradan açılmış dört yatay pencere yer almaktadır. Simetrik düzendeki batı cephesinde, ortada yan merdivenlerin bağlandığı giriş terasına açılan ferforje giriş kapısı, yanlarda ise söve izi algılanan kapatılmış birer dikdörtgen pencere vardır. Giriş holünün bir yanında idare ve Ceneviz Meyhanesi’ne inen merdiven, karşısında ise, bir merdivenle çıkılan Ana Restoran yemek salonu bulunmaktadır. Mekânın beşik çatılı üst örtüsü, ahşap çatı makasları (14 adet) ile geçilmektedir. Ahşap döşeme ve çatı makasları ile sıcak bir şarabı yudumlarcasına sımsıcak bir etki yaratan ve körfezin çarpıcı görünümünü gözler önüne seren bu mekân, salon karşısındaki vitraylı kapı ile mutfağa, öte yandan merdivenle demir korkuluklar ile sınırlanmış üst galeriye bağlanır. Geçmişte düğünlere, sinema gösterilerine mekân olmuş her köşesi anılarla yüklü salondan çıkılıp, merdivenle alt holden Ceneviz Meyhanesi’ne geçilmektedir. Yaklaşık dikdörtgen planlı mekânın duvarları taş, tavanı volta döşeme, ana bölümün döşemesi ve giyotin pencere doğramaları ahşaptır.

Üst kotta terasın batı ucunda, tek katlı, kuzeye tek pencere ile açılan, tuğla saçak bordürlü, alaturka kiremit çatılı bina vardır.

Tarihsel gelişim

Yapının tarihsel süreçteki durumu incelendiğinde; 1942 yılında, üzüm mağazaları olan, İsmet İnönü’nün kente geldiğinde evinde konakladığı (Hüseyin Çetinkaya ile kişisel görüşme, 20.2.2010) işadamı Şerif Remzi Reyent’e satıldığı, daha sonra yeğeni Ayla Öktem’e miras kaldığı, 1983 yılında Öktem’in binayı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışladığı, 1985’de elektrikli sisteme dönüştürüldüğü, 1992-1994 yılları arasında ise İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edildiği öğrenilmektedir. Söz konusu tarihlerde, ana yaklaşım aksı ile birlikte değerlendirilerek onarımı gerçekleştirilen yapı, halen İzmir Büyükşehir Belediyesi mülkiyetinde ve işletmesindedir. Asansör Kulesi’nin tarihsel süreçte çevresinde gelişen yapılaşmalar, etkisini, görünürlüğünü bir ölçüde zedelemiş ise de, yapı özellikle 1990 yılında gerçekleştirilen “İzmir Tarihi, Asansörü ve Çevresi Kültürel Geliştirme Projesi” bağlamında Mimar Oktay Ekinci ve Zehra Ekinci’nin hazırladığı, rölöve çalışmaları Dr. Murat Erdim ve DEÜ öğrenci grubu tarafından gerçekleştirilen projeler doğrultusunda elden geçirilmiştir.

Sokak, çevre düzenlemesi kapsamında ağaçlandırılmış, döşeme kaplaması değiştirilmiş, gece aydınlatması yapılmış ve sınırlayan 19 - 20. yüzyıl etkileşim evlerinin cephe sağlıklaştırması gerçekleştirilmiştir. Yapıya yaklaşımın sağlandığı bu sokağa, Aydın’da doğup, yaşamının bir bölümünü burada, 11 numarada geçirdiğinden anısına izafeten, dünyaca ünlü şarkıcı Dario Moreno’nun adı verilmiştir.

Zaman tüneli

İzmir’in eşsiz manzarasına sahip, gün batımının en güzel izlenebildiği mekânlardan olan Asansör, kentin gece ve eğlence hayatının da çarpıcı odaklarındandır. Yapıldığı tarihte de işlevini düşey bağlantı sağlama ile sınırlandırmayan Asansör, ana işlevini zenginleştiren sosyal kullanımlar da içermiştir. Günümüzde de bu niteliğini sürdürmekte, düşey köprü oluşturma yanı sıra, restoran, meyhane, kafeterya, toplantı salonu gibi eylemin odaklandığı mekânları da barındırmaktadır.

Yapının yüklendiği anlam bağlamında Asansör’e bakıldığında, kentin tarihi düşey simgelerinden olması, döneminin teknolojisini kente taşıyan nitelik arz etmesi, düşey köprü olarak halkın yaşamını rahatlatması, belli bir dönemin İzmir ve Musevi yaşamı içinde yeri olması belirtilebilir.

Buna paralel olarak yapıyla bütünleşen kişilikleri de zikretmek doğru olacaktır. Yaptıran Nesim Levi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlayan Ayla Öktem, restore ettiren Ahmet Piriştina, restorasyon projesini hazırlayan Zehra-Oktay Ekinci, sistemi uzun yıllar çalıştıran Recina- Josepho Palombo, ardından Hüseyin Çetinkaya, daha sonra Derviş Bey ve Motorcu Mithat Bey…

Yapı çevresinde ömrünün önemli bölümünü geçiren, adeta semtle bütünleşen isimler arasında ise, 305 Sokak No: 75’te oturmuş olan ikiz kardeşler Sofia- Aleksander Tahinci, ağabeyleri Mikael ile 302 Sokak’ta yaşayan Güney Ergömültaş belirtilebilir.

Zaman tünelinde gezinti yaparcasına, Asansör yapısı ve çevresi zihinlerden geçirilmeye, geçmişinden okunmaya çalışıldığında, geçmişin İnönü Caddesi, günümüzün Mithatpaşa Caddesi’nde çalışan tramvayların, troleybüslerin yerini otobüslerin aldığı, bu akstaki iki katlı cumbalı evlerin çok katlı apartmanlara dönüştüğü, sahildeki iskeleler ve deniz banyolarının kalmadığı, artık rekreatif uğraşın koşu ve balık tutma olduğu belirtilebilir. Asansör yapısı ise, düşey köprü olma ve sosyal işlevini çeşitli nedenlerle zaman zaman gerçekleştiremeyip, kullanım dışı kalmışsa da, günümüzde gece, gündüz yaşayan, nesillerin birbirine aktardığı tarihsel odak olarak varlığını sürdürmektedir.

Günümüzde modern düşey odak olan genellikle otel işlevli gökdelenler, ölçekleri ile tarihi kulelerle yarışır gibi görülseler de, tarihi odaklar geçmişin sürekliliği ve tarihsel sürdürülebilirliğinin göstergeleri olarak ayrıcalıklıdır. Bu bağlamda Asansör Kulesi, geçmişi geleceğe taşıyan en önemli kent simgelerinden biri olma özelliğini sürdürecektir.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©