Rüstem Yüksel - Sağlık ve inanç turizmi birleşiyor

Türk-Mısır Dostluk Derneği başkanlığı, Türk İskandinav İşadamları Derneği başkanlığı ve Arap Turizm Organizasyonu (ATO) Türkiye Temsilciliği görevlerini yürüten turizmci Rüstem Yüksel, , yakın zamanda hayata geçirmeyi planladığı

“1 saat rabbine, 1 saat kalbine” adlı projeyle, sağlık ve inanç turizmini bir çatı altında birleştirmeyi hedefliyor

 

Röportaj: Onur Şan

Rüstem Yüksel, uzun yıllar yurtdışında yaşamış, farklı kültürleri yakından tanıyan bir turizmci. 4 yaşındayken doğduğu şehir İskenderun’dan ayrılıp, çocukluk ve gençlik yıllarını Arap ülkelerinde geçiren Yüksel, çalışma hayatına ise Danimarka’da başlamış. Yüksel, Ortadoğu ve Batı ülkelerindeki gözlem ve deneyimlerini turizm sektöründe değerlendirip özellikle termal turizm ve sağlık turizminde uzmanlaşmış. İzmir’in bu alanlardaki turizm potansiyelini artırmak için uzun yıllardır önemli çalışmalara imza atan Yüksel şu sıralar inanç ve sağlık turizmini aynı çatı altında birleştirecek bir proje üzerinde çalışıyor. Rüstem Yüksel, 2014 baharında hayata geçirilmesi ni planladığı “1 saat rabbine, 1 saat kalbine” adını verdiği projesiyle, sağlık ve inanç turizmini bir konsept içerisinde sunmayı ve tüm dünyanın gözünü Ege’ye çevirmesini sağlamayı hedefliyor.

 

Sizi sağlık ve inanç turizmi alanındaki çalışmalarınızdan tanıyoruz. Bu alanları seçmenizin sebebi nedir?

Yüksel: Uzun yıllar Danimarka’da THY’de meydan şefliği ve satış mümessilliği görevlerinde bulundum. 1986 senesinde Türkiye’ye döndüm ve daha sonra 1990 yılında Danimarkalı arkadaşlarım ile bir seyahat acentası kurduk ve charter turizmine başladık. Henüz 2 yıllık bir acenta iken 120 bin geceleme gerçekleştirmiş ve 1,2 milyon dolar hasılat elde etmiştik. O yıl dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den turizm alanındaki faaliyetlerimizden dolayı ödül aldık. Bu arada Sivas Kangal’a sedef hastalığı tedavisi için gelen misafirlerimden tedavileri hakkında bilgiler de alıyordum. Daha sonra termal turizmine yönelmeye karar verdim. Bu şekilde daha az sayıda kişiye daha iyi hizmet sunabilme imkânım olacaktı. Üstelik 500 termal turizm müşterisinden elde edilecek gelir 1,5 milyon dolar civarındaydı. Bu amaçla bağlı olduğum acentadan ayrıldım ve Danimarka’da yeni bir seyahat acentası ile anlaştım. İlk olarak çadır turizmi ile işe başladım. Gümüldür ve Çeşme’ye çadır turizmi için gelen misafirlerime İzmir şehir turu yaptırırken Balçova Termal Tesisleri’ndeki tedavi merkezlerini de gezdirerek tesis ve tedaviler hakkındaki fikirlerini de alıyordum. Böylelikle ilk termal turizm müşterimizi, çadır turizmi için gelen turistler oluşturdu.

Sağlık turizmine ilk olarak hasta bir gazeteci ile adım attım. Ardından ilik nakli yapılmış, tekerlekli sandalyeye mahkûm olan 14 yaşındaki Jacob Jensen adında genç bir hastayı 1994 yılında tesise getirdim. 6 ay sonra Jacob tekerlekli sandalyeyi terk ederek yürümeye başladı. Bu sonuç Danimarka’nın 285 bin tiraja sahip haftalık Søndag Bladet dergisinde yer aldı ve oldukça yankı buldu. Bu olaydan sonra 4 müşteriyle başladığımız yolculuk ertesi sene 150, sonraki sene ise 850 kişiye çıktı. Bu arada evimi Balçova’ya taşıdım. Yılın 12 ayı hizmet sunduğumuz için misafirlerimizle daha fazla ilgilenebilmek ve onları sosyal faaliyetler içerisinde bulundurabilmek istedim.

 

İzmir ve çevresi termal turizmi açısından büyük bir potansiyel taşıyor. Bu potansiyel yeterince değerlendirilebiliyor mu sizce?

Yüksel: Termal ve sağlık turizminde oldukça ilerledik fakat bu yeterli seviyede değil. Avrupa genelinde, çoğunlukla da soğuk İskandinav ülkelerinde kayıt altına alınmış 103 milyon romatizmal rahatsızlığı bulunan ve gelir düzeyi yüksek insanlar yaşıyor. Ülkemizde maalesef termal turizmin tanıtımını yaparken gerekli özeni göstermiyoruz. Özellikle Ege Bölgesi’nde mevcut olan şifalı termal su kaynakları hakkında tanıtım ve pazarlama yetersizliğinden dolayı umduğumuz doluluk oranlarına ulaşamıyoruz. Nedenleri ise gayet basit; şifalı termal su kaynakları hakkında yeterince bilgili değiliz ve bilmediğimiz bir şeyin de tanıtımını yapamıyoruz. Bunun yanı sıra kapasite sorunumuz ve alt yapı eksiklilerimiz de var. Örneğin Arap ülkelerinden 200 kişi dönüşümlü olarak termal tedavi için bana başvurdu, fakat yer bulamadık.

 

Bu konuda neler yapılması gerekiyor peki?

Yüksel: Öncelikle tanıtım çalışmaları yeterince yapılmıyor, tanıtımlar yetersiz ve eksik. Tesislerin şifalı su analizlerinin, yararlı ve zararlı durumlarının tanıtımlarda vurgulanması gerekiyor. Bunun yanında turizmde alt yapı, yatak ve ulaşım sorunlarımız var. Uzman doktor, kalifiye eleman, ilk yardım ve hastane hizmetleri de tedavi merkezlerinde bulundurulması gerekenler. Örneğin diyaliz hastalarının haftada 1-2 kez makineye bağlanması gerekiyor ve otel yakınlarında tesis yoksa bu sıkıntı yaratıyor. Ayrıca engellilere yönelik ergonomik teçhizat, kültürel paylaşım gibi imkanların ve hobi mekanlarının da tesislerde bulundurulması ve ergoterapi uzmanlarından danışmanlık hizmetleri alınması gerekiyor. Bunun yanında son yıllarda yolcularımızla yapmış olduğumuz anketlerde ve teke tek yapmış olduğumuz görüşmelerde misafirlerimizin büyük bir kısmının aktarmalı uçak yolculuklarından da rahatsızlık duyduklarını gördük. Bu hususta havayolu şirketleriyle görüşülüp gelen yolculara kolaylık sağlanması gerektiğini düşünüyorum.

 

İnanç turizmi alanındaki çalışmalarınız da oldukça yankı buluyor. Bu konuyla ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Yüksel: İnanç turizmi çok önemli bir konu. Bugün dünyadaki inanç turizmi potansiyeli 300 milyon kişi ve buradan 19,5 milyon dolar gelir elde ediliyor. Suudi Arabistan’ın hac ve umreden elde ettiği gelir petrolden elde ettiği gelirden daha fazla. Bizim de dinlerin ve medeniyetin beşiği olan ülkemizde 365 gün inanç turizmi yapma imkanımız var.

2011 yılında Dilek Araç ile birlikte “Dinlerin Beşiği Türkiye, Ege Buluşması” adlı bir inanç kongresi düzenleme kararı aldık. Madem biz ülkemiz için dinlerin ve medeniyetin beşiği diyoruz, böyle bir kongre düzenleyelim ve mevcut olan bu hazineyi ortaya çıkaralım istedik. Bu amaçla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Valilik’ten onay, Türkiye’deki bütün semavi dinlerin temsilcilerinden de yetki aldık. Vatikan’dan, Haham’dan ve Diyanet İşleri’nden yetki alındı. 140 ülkeden semavi din temsilcileri ve barışa katkı sağlayan insanların davet edileceği kongremizi hayata geçirmek için bütün hazırlıklarımızı yaptık. Fakat ‘Arap baharı’ olarak adlandırılan Tunus ve Mısır’da çıkan olaylar nedeniyle bu projeyi gerçekleştirmedik ve kongreyi erteledik. Fakat bu proje oldukça büyük bir yankı uyandırdı ve Ürdün’deki işbirliği yaptığımız kişiler başlangıç noktası Türkiye olmak üzere bir inanç turizmi projesi yapma konusunda teklif ilettiler. Projenin yüzde 60’ını İslam Kalkınma Bankası’nın finanse edebileceği belirtildi. Geriye kalan yüzde 40’lık kısmı da Türkiye’den karşılanırsa bunun gerçekleşebileceğini aktardılar. Bu konu halen gündemimizde.

 

Söz konusu projenin ayrıntılarını bizimle paylaşır mısınız?

Yüksel: Ürdün Seyahat Acentaları Birliği Başkanı Samir Darbi tarafından bize bir öneri sunuldu. Bu öneri Ürdün’den Çin’e uçuş olmadığı için THY ile işbirliği yapılarak Çin, Türkiye ve Ürdün arasında inanç turizmi alanında ortak çalışma yapılmasını kapsıyor. Ürdün Seyahat Acentaları Birliği bizi kendilerinin temsilcileri olarak kabul ediyor. Birlik başkanı Türkiye ile birlikte inanç turizmi yapma konusunda alt yapıyı kurduklarını belirtti. Bizimle birlikte çalışmak istiyorlar. 2014 senesinde fuarlarda tanıtılacak olan bu proje, Türkiye, Ürdün ve İsrail gibi üç semavi dinin önemli kutsal mekanlarının olduğu yerleri kapsıyor.

Üzeride durduğumuz önemli konulardan biri de Ürdün’ün Akabe şehriyle İzmir’i kardeş şehir yapmak. Orada ulaşılabilir turizm devlet tarafından onaylanmış ve birçok kongre gerçekleşiyor. Biz bu konu üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Belediye başkanıyla görüşmelerimiz oldu, o da olaya sıcak bakıyor. Bölgede inanç turizminin yanı sıra ticaretle iştigal eden insanlar için de büyük bir pazar var. Ürdün’de insanlar bilhassa Türk insanını çok seviyorlar. Türk olduğunuzu öğrendiklerinde sizin için bütün kapılar açılıyor.

 

Sağlık ve inanç turizmini bir arada sunan “1 saat rabbine, 1 saat kalbine” adında bir projeniz var. Bu projenizden biraz bahseder misiniz?

Yüksel: Biliyorsunuz Ege Bölgesi sağlık ve inanç turizmi potansiyeli açısından oldukça zengin bir bölge. Katolik Kilisesi’nin en kutsal yerleri bu bölgede yer alıyor. Meryem Ana Evi ve 7 Kiliseler Hıristiyanlar için önemli hac merkezleri. Bunun yanında termal kaynaklar açısından da oldukça zenginiz ve Türkiye’nin sağlık konusunda ilerlediğini tüm dünya biliyor. Buradan hareketle Di-Ar Turizm ile birlikte bir proje hazırladık ve “1 saat rabbına, 1 saat kalbine” şeklinde yeni bir sloganla bir çalışma gerçekleştirdik. 6 gece 7 gün olacak şekilde inanç turizmi ve sağlık turizmini bir arada sunan, özellikle welness ve spa’yı da kapsayan bir program hazırladık. Bu program ile gelen misafirlerimiz inanç turizmiyle ruhlarını doyururken termal alanlarda da bedenlerini yenileyecekler. Oteller ve route belirlendi. Aynı zamanda her otel müşterilere bedelsiz bir uygulama yapmayı da kabul etti. Bunlar Pamukkale’de çamur banyosu, Balçova’da spa ve welness paketi veya Salihli’de köpüklü bir Türk hamamı gibi uygulamalar.

Bunun yanı sıra önümüzdeki nisan ayı için “Quit smoking and get rid of weight”, yani “Sigarayı bırak ve kilolarından arın” sloganıyla yeni bir program hazırlıyoruz. Burada obeziteyle mücadele edenleri ve sigarayı bırakmak isteyenleri bir turizm aktivitesi içerisine sokarak hizmet vereceğiz. Bunun için de gerekli kurumlarla görüşmeler yapıldı. 21 günlük paketler halinde düşündüğümüz bu programda diyetisyen kontrolünde ve bazı cihazlarla uygulamalar yaparak insanları sağlığına kavuşturacağız.

 

Ülkemizin inanç turizmi potansiyelini geliştirmek adına neler yapılabilir?

Yüksel: İşbirliği içerisinde olmak burada çok önemli. Sadece Amerika’da 27 milyon kişi deniz aşırı seyahat ediyor ve 210 milyon kişi de her hafta sonu pazar ayinine katılıyor, bu ciddi bir rakam. Bu işte birlik ve beraberlik olması lazım, çünkü inanç turizmi pazarı herkesi doyurur.

Bunun yanında Almanya’da Dülmen, Fransa’da Lourdes, Portekiz’de Fatima, İzmir’de Selçuk, Ürdün’de Lut, Meksika’da Guadaluppe ve Bosna Hersek’te Medjugorje gibi şehirlerle bir protokol imzalanılarak kardeş şehir ilan edilebilir. Böylelikle oradaki şehirlerle bilgi alışverişi ve yönlendirmelerle karşılıklı işbirliği içerisinde turizm faaliyetinde bulunulabilir. Bunun için sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve valilik iş birliği içerisinde olmalı. Biz 5 yıldır Portekiz Fatima ile Selçuk’un kardeş şehir olmasına çalışıyoruz.

 

İzmir’de turizmi daha ilerilere taşımak ve turist sayısını artırmak için neler yapılmalı?

Yüksel: Yapılması gereken en önemli şeylerden biri tanıtım ve pazarlamaya fon ayrılması, bu çok önemli bir konu. Yerel yönetimlerin turizm tanıtımı için bütçe ayırması gerekiyor. Bugün Paris turizm tanıtımına yüzde 3, Barcelona ise yüzde 2,5 pay ayırmakta. Bu pay sadece turizm tanıtımı için ayrılıyor. İzmir’in de turizm tanıtımı için mutlaka bir bütçe ayırması gerek. Biz yüzde 0,5’lik bir paya bile razıyız, bu İzmir için bir başlangıç olabilir. Bunun yanında işletmelerin ve acentaların bireysel düşünceden sıyrılıp işbirliği içinde bulunması gerekiyor. Turizm herkese yetebilecek büyük bir pasta, burada önemli olan işbirliği içerisinde birlikte hareket etmek.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©