“İzmir’in tarihi ve kültürel değerleri saymakla bitmez”

Araştırmaları ile kent tarihine ışık tutan Abdulkadir Hazman, İzmir’in bir an önce tarih ve kültür envanterinin çıkarılması gerektiğini, ortaya çıkarılacak bu envanter ile kent tarihinin ayağa kalkacağını söylüyor

  

Abdulkadir Hazman, bir İzmir aşığı. Araştırmalarıyla kentle ilgili bilinmeyenleri gün yüzüne çıkararak kent tarihine ışık tutuyor. Kentteki tarihi yapıların restore edilmesi için yetkilileri harekete geçiriyor. Bu kente borçlu olduğunu ve bu borcunu ödemeye çalıştığını belirten yazar, İzmir Araştırmaları Topluluğu’nun da kurucularından biri aynı zamanda.

Abdulkadir Hazman için Karataş ayrı bir değere sahip. Karataş’ın her sokağında her evinin bahçesinde bir anısının olduğunu söylüyor. Yazar, Karataş, Salhane ve Karantina bölgesi ile ilgili bir kitap da hazırlamış, ancak sponsor bulamadığı için kitabın basılamadığını söylüyor.

Dergimizin bu sayısında Abdulkadir Hazman ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İzmir’in tarihi ve kültürel değerleri ile bu değerlerin nasıl korunması gerektiğini üzerine konuştuk.

 

- İzmir’de tarih denilince aklınıza ne geliyor?

Hazman: İzmir tarihi çok eskilere dayanıyor. Bir dönem İzmir tarihinin 5 bin yıl öncesine dayandığını söylüyor ve bununla övünüyorduk. Bayraklı’daki Tepekule höyüğü bize bunu gösteriyordu. Fakat daha sonra Yeşilova Höyüğünün kazılmasıyla ortaya çıkan buluntular bize gösterdi ki İzmir’in tarihi 8 bin 500 yıl öncesine, neolitik çağa kadar uzanıyor. Artık 5 bin yıllık bir tarihten değil, 8 bin 500 yılık bir tarihten bahsediyoruz. Bu gerçekten olağanüstü bir rakam. Bu kent neolitik, kalkolitik, tunç ve demir çağlarını yaşamış. Hitit uygarlığından İonia’ya, Helen’den Roma, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarına kadar birçok uygarlık bu topraklarda izler bırakmış. Bu izleri bulup takip etmek ve gün ışığına çıkarmak gerek. Böylelikle İzmir tarihi ile ilgili bilinmeyenler ortaya çıkacak, daha da önemlisi yanlış bilinenler de düzeltilmiş olacaktır.

 

- Yeşilova Höyüğü İzmir’in tarihini 8 bin 500 yıl öncesine taşıdı. Bu çerçevede İzmir’in başka hangi bölgelerinde kazı çalışmaları yapılmalı sizce?

Hazman: Yeşilova Höyüğü ve Tepekule Höyüğü İzmir’in tarihi hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Bu höyüklerin yanı sıra İzmir kent merkezinde ve çevresinde kazılması gereken birçok alan var. İzmir’in tarihini daha doğru bir şekilde bilmemiz açısından bu alanların kazılması gerek. Tepecik höyüğü örneğin, bir an önce kazılmalıdır. Çünkü Meles çayının hemen kıyısında ve çok eski bir semtte bulunuyor. Bu höyüğün kazılması İzmir’in geçmişini 8 bin 500 yıldan daha önceye mi taşır, yoksa bu tarihten daha sonraki bir dönemi mi kapsar, bunu kazı yapılmadan söylemek mümkün değil. Ancak bir an önce şehrin merkezinde bulunan bu höyüğün kazılması gerek. Bunun yanı sıra Altınpark kazıları var. Konak Belediyesi Basmane’de böyle bir çalışma yapmıştı zamanında. Ancak daha sonra durduruldu. Umarım yetkililer yakın zamanda oraya da el atarlar.

 

- İzmir’deki tarihi ve kültürel eserlerlerin durumu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Hazman: İzmir’in tarihi ve kültürel değerleri saymakla bitmez. İzmir o kadar ilginç bir tarihi dokuya sahip ki. Kadifekale’den aşağıya doğru indiğinizde, İzmir’in antik tiyatrosu ve Roma döneminden kalma bir stadyum ortaya çıkıyor örneğin. Kadifekale surları Büyükşehir Belediyesi tarafından onarımdan geçirildi. Tiyatro kazısı başlatıldı fakat daha sonra durdu, kaynak bulununca bu kazılar da devam edecektir. Tepecik’teki Kervan Köprüsü ise tescilli olmasına rağmen hala kullanıma açık. Gerekirse oradan geçen yol başka bir yere kaydırılmalı ve o köprü ayağa kaldırılmalı.

Karataş denilince herkesin aklına Asansör geliyor mesela. Ama Karataş yalnızca Asansör’den ibaret değil. Karataş’ın Yanık Kilisesi var, Cumhuriyet Eğitim Müzesi var, Halil Rıfat Paşa zamanında yapılmış üç gözlü müthiş bir köprüsü var. Bunun yanı sıra İzmir’de eski konaklar, köşkler, yalılar, cumbalı evler birer birer yok olup gitmekte. Bunlara sahip çıkmak gerek.

 

- Peki bu konuda neler yapılabilir?

Hazman: Tarihi ve kültürel eserlerimiz oldukça fazla. Bu eserlerimiz tespit edilmeli ve bir envanter çıkarılmalı. Eğer sizin elinizde bir tarih ve kültür envanteriniz yoksa, hem yaptıklarınızı kamuoyuna anlatamaz hem de bunları görünür kılamazsınız. Kültür Bakanlığı, valilik, belediye, sivil toplum kuruluşları, vakıflar el ele verip tarihi ve kültürel varlıklarımızı ayağa kaldırıp işlevsel hale getirmeli.

Kültür ve Turizm Bakanlığı böyle bir çalışma gerçekleştirmişti, fakat bunu daha da detaylandırmak gerekiyor. Bu çalışmanın İstanbul’da olumlu bir örneği mevcut. İstanbul’da yıllarca uğraşılarak bir tarih ve kültür envanteri çıkarıldı. Bu envanter sayesinde İstanbul’daki tarih ve kültür varlıkları her geçen gün gün yüzüne çıkarılıyor ve o eserler hakkında doğru bilgiler, doğru insanlar tarafından topluma aktarılıyor. Hem kentin tarihi doğru öğrenilmiş oluyor, hem de kültür varlıklarından toplumun haberi oluyor. İzmir’deki temel eksikliğimiz bu. Bunun için ilgili bakanlık, üniversiteler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek bir kurul oluşturmalı. Bu kurulun alt kademelerinde ise muhtarlardan tutun da dağlarda koyun otlatan çobanlara kadar ihtiyaç olacaktır. Çünkü tarihi bir eserin nerede ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz. Böylelikle elde edilen bilgiler bilimsel bir şekilde derlenip toparlanmalı ve dijital hale getirilmeli. Sonraki aşamada ise bunların tamamen ortaya çıkarılması ve restorasyonuna, sergilenmesine yönelik çalışmalar gündeme gelmeli.

Biz, Karataş’taki Cumhuriyet Eğitim Müzesi’nin restorasyonu için dört yıl uğraş verdik ve şimdi valilik tarafından restore ediliyor. Teşekkür ediyoruz. Ama bu yeterli mi? Hayır değil. Biz, Yanık Kilise olarak bilinen Agia Paraskevi Kilisesi’nin de restore edilmesini istiyoruz. Karataş köprüsünün de ortaya çıkarılmasını istiyoruz. İngiliz Bahçesi’nin geçmişine uygun bir şekilde düzenlenmesini istiyoruz. Karataşlılar olarak bunu istemek bizim hakkımız. Bunun yanı sıra kentte çok sayıda eski Rum, Yahudi, Ermeni ve Türk evleri restorasyon bekliyor. Bunların bir an önce ayağa kaldırılması gerek. Buna benzer birçok örnek var. Bunları saymakla bitiremeyiz. Kısacası, İzmir’in bir an önce tarih ve kültür envanterinin çıkarılması gerek. Bunun için harcanan para ve zaman hiç ama hiç önemli değil. Ortaya çıkacak bu envanter sonucunda bir kentin tarihini ayağa kaldıracağız.

 

- İzmir çok sayıda tarihi ve kültürel değere sahip dediniz. Peki, İzmir’in kent kimliği hakkında neler söyleyeceksiniz? İzmir’de kent kimliği sorunu var mı?

Hazman: İzmir, denizle bu kadar içi içe olması dolayısıyla tarih boyunca hep bir liman kenti, bir ticaret merkezi olmuştur. Hititler bile Orta Anadolu’dan Batı’ya hareket ettiklerinde ilk önce İzmir’i ele geçirmek istemişler. İpekyolu’nu düşünecek olursak, Uzak Doğu Asya’dan gelen ürünlerin gemi yoluyla Avrupa’ya tek geçiş güzergahı İzmir limanı. Böyle bir liman kenti İzmir. Bu durum kentte kozmopolit bir yapı oluşturmuş zamanla. Kentte çok kültürlü ve çok dinli bir yapı oluşmuş.

Daha sonra Cumhuriyet dönemiyle birlikte kentte fabrikalar kurulmaya, sanayi kuruluşları oluşmaya başlamış. İktisat kongresinin İzmir’de yapılması, Uluslararası Fuar’ın ilk İzmir’de kurulması İzmir’in ticari anlamda ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Günümüzde ise Kent artık ticari kimliğini doldurma noktasında.

Sonuç olarak İzmir bir Turizm kenti olmalıdır. İzmir’in geleceği turizmdedir. Ama bu bilinçli ve planlı bir şekilde yapılmalı. Kentte sanayi de, ticaret de, tarım da olmalı elbette. Ancak motor gücünü turizmden almalı İzmir. Turist, artık sadece deniz, kum ve güneşe gelmiyor. Tarihe, kültüre ve sanata geliyor. İzmir’in 8 bin 500 yıllık bir tarihi var. Bu tarihe yapılacak yatırım İzmir’e çok şeyler kazandıracaktır.

İzmir’de bazı semtler vardır, kentin kimliğiyle özdeşleşmiştir. Damlacık gibi, Karataş gibi, Tatar Mahallesi gibi, Basmane gibi. Bu semtler, bir turistin gelip rahatça gezebileceği turizm alanlarına çevrilmeli. İstanbul’da tarihi yarımada için gerçekleştirilen çalışma, bugün İzmir’de Basmane, Kadifekale, İkiçeşmelik ve Damlacık’ı içine alan kısımda uygulanabilir. Çok zor şeyler değil bunlar. Yeter ki yetkililer istesin ve el atsın bu konuya.

 

- Sizin gibi bu konuda gayret gösteren insanları bir kenara koyarsak, İzmir’de halkın tarihi eserlere bakışı ve korumacı yaklaşımı nasıl?

Hazman: Öncelikle ben bir yurttaş olarak, bir İzmir sevdalısı olarak konuşuyorum. Bu anlamda gönül isterdi ki İzmir halkı kendilerine bırakılan bu tarihi ve kültürel mirasa daha çok sahip çıksın. Ancak bu konuda en büyük görev yine merkezi ve yerel idareye düşüyor. Kentlilik bilinci oluşturmak için ilkokuldan başlayarak çocuklarımıza tarihi sevdirmek zorundayız. Çizgi filmlerle olsun, oyunlarla olsun, çeşitli aktivitelerle, gezilerle onlara tarihi anlatmak ve sevdirmek zorundayız. Tarihi severlerse İzmir’i severler, İzmir’i severlerse kente sahip çıkarlar. Bu çok önemli.

Kime sorsanız herkes İzmir’e aşık, herkes İzmir sevdalısı, herkes İzmir’i çok seviyorum diyor. Ancak İzmir yalnızca boyoz ve yumurtadan ibaret değil. İzmir sadece kordon boyundan ibaret değil. İzmir’in yıkılan tarihi bir binasını gördüğünde yüreğin sızlıyor, yetkilileri uyarıyor, o binanın önünde nöbet tutuyor ve onun onarılması için mücadele ediyorsan İzmir’i seviyorsun demektir. İzmir’i sevmek İzmir sokaklarına çöp atmamak ve atmadığın gibi atana da engel olmak demektir. İzmir’i sevmek böyle olur. Kentlilik bilinci böyle gelişir.

Burada parantez açarak bir şey daha eklemek istiyorum. İzmir’de yaşayan, İzmir’de kazanan ve İzmir’de zenginleşen bir kesim var. Fabrikalar yapmakla, vergilerini ödemekle övünüyorlar. Ancak İzmir’in kültürüne ve tarihine hiçbir yatırım yapmıyorlar. Özellikle onların da taşın altına ellerini koymaları gerek. Çünkü bu kentte kazanıyorsanız bu kente borcunuz var demektir. Her şeyi devletten ve belediyelerden beklemek bir yana, bu kentin sizden bunu istemeye hakkı vardır. Bunu yapmak zorundasınız. İzmir’de sadece bir kuruluş bu konuda duyarlı ve kent kültürüne ve tarihine katkı sağlıyor.

 

- Karataş, Salhane ve Karantina bölgesine olan ilginiz oldukça fazla. Bunun özel bir nedeni var mı?

Hazman: Öncelikle benim bütün hayatım Karataş’ta geçti. Çocukluğumu ve gençliğimi Karataş’ta yaşadım. Karataş’ta güldüm, Karataş’ta kavgalar ettim. Karataş’ta aşık oldum, Karataş’ta evlendim. Yüzmeyi Karataş’ta öğrendim. Her şeyi Karataş’ta yaşadım. Karataş sokakları benim için vazgeçilmezdir. Her sokağında, her evin bahçesinde bir anım vardır. O anılarla yaşıyorum, o anılarla geleceğe bakıyorum. Ben buranın kaldırım taşıyım. Karataş denilince İzmir’i anlıyorum, İzmir denilince Karataş’ı.

Tüm bunların yanı sıra, biliyorsunuz ki 1850-1860 yıllarında Karataş yerleşime açıldı. Karataş yerleşime açılmadan önce İzmir’de Alsancak’ta Rum, Basmane Kapılar bölgesinde Ermeni, Havra Sokağı ve İkiçeşmelik’te Yahudi, Kadifekale ve Basmane’nin üst kısımlarında ise Türk mahalleleri vardı. Fakat Karataş’taki sanayi kuruluşlarının diğer bölgelere taşınması ve Karataş’ın tamamen yerleşime açılmasından sonra ırklara, dinlere ve milliyetlere göre ayrılan bir yerleşim değil, insanların kardeşçe, hep birlikte yaşadığı bir yerleşim ve mahalle düzeni ortaya çıktı. Bu Karataş’ta gerçekleşti. Örneğin Karataş’taki Barbaros Mahallesi’nde hem Yahudiler hem Türkler hem de Ermeniler birlikte yaşıyordu. Karataş’ın her mahallesinde, her sokağında insanlar birlikte yaşadılar. Birbirlerini ayıran sınırlar olmadı hiçbir zaman. Bu benim için oldukça önemli.

Bu yüzden Karataş benim için vazgeçilmezdir. Ben diyorum ki, tüm yazarların, ressamların, heykeltıraşların, toplum bilimcilerinin Karataş üzerinde çalışması gerek. Karataş müthiş bir okul. Karataş bugüne kadar yeterince irdelenmedi ve konuşulmadı. Bence artık zamanı gelmiştir. Karataş anlatılmalı, yazılmalı ve tartışılmalıdır.

 

- Karataş, Salhane ve Karantina bölgesi ile ilgili bir kitap çalışmanız olduğunu biliyoruz.

Hazman: Ben bir ömrü burada yaşadım. Ne öğrendiysem bu semtte öğrendim. Kendimi Karataş’a borçlu hissediyorum ve bu dünyadan göçüp gitmeden bu borcumu ödemek istiyorum. Bu yüzden Karataş, Salhane ve Karantina ile ilgili bir kitap hazırladım. Fotoğrafçı arkadaşlarımızla 1.5 yıl boyunca fotoğraf çalışması yaptık. Yazılar hazırladık, Karataş’taki tarihi ve kültürel varlıkları anlattık. Karataş’ta geçmişte yaşamış insanların hayat öykülerini aktardık. Ancak yüzlerce bilgi ve belgeyle donattığımız bu kitabı basamıyoruz, çünkü sponsor bulamıyoruz. Sadece bu da değil. Cumhuriyet Eğitim Müzesi’nin tarihini yazdım, ancak basamıyorum. Buna benzer birçok çalışmamız var, ancak hayata geçiremiyoruz. Biz İzmir’i, ülkenin en kültürlü kentlerinden biri olduğunu iddia ediyoruz, ancak benim gibi birçok arkadaşım da kitaplarını bastıracak sponsor bulamıyor. Bu oldukça iç acıtıcı bir durum.

 

- İzmir Araştırmaları Topluluğu, son dönemlerde adını sıkça duyduğumuz bir topluluk. Siz de bu topluluğun kurucularından birisiniz. Topluluğun çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hazman: İzmir Araştırmaları Topluluğu aslında bir zorunluluktan doğdu. Sayın Yaşar Ürük ve İlhan Pınar ile bir araya geldik ve birlikte hareket ederek İzmir’e çok daha faydalı olabileceğimizi düşündük. Daha sonra birçok arkadaşımızdan da olumlu yanıtlar aldık ve böyle bir oluşum gerçekleştirmek için harekete geçtik. İzmir Araştırmaları Topluluğu’nun amacını tek bir cümlede şu şekilde özetleyebilirim; Biz, İzmir’in tarihi ve kültürü hakkındaki bilgilerin gelecek kuşaklara doğru bir şekilde taşımanın köprüsü olmaya çalışıyoruz. Yazarından ressamına, şairinden heykeltıraşına, fotoğraf sanatçısına kadar birçok arkadaşımızın bir araya gelerek oluşturduğu bir topluluk bu. Ve bu doğrultuda bir dernekleşme çalışması yürütmekteyiz. Aynı zamanda bir dergi çıkarmayı da düşünüyoruz. Şimdilik bu kadar bilgi vereyim. İlerleyen günlerde dernek kurulduğunda ve dergi çıktığında zaten çok geniş açıklamalar yapacağız bu konuda.

 

- Son olarak neler eklemek istersiniz?

Hazman: Sadece şunu söyleyebilirim; geçmişi bilmeyenler geleceği inşa edemezler. Bütün anlatmak istediklerimin özeti budur aslında.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©