Tadı da marka, toprağı da; Menemen

İzmir'in kuzeyinde, daha çok yüzyıllardır sürdürülen çömlekçilik geleneği, mandıracılık kültürü ve kendi adıyla anılan yemeğiyle bilinen Menemen; antik yerleşimleri, tarihi camileri, kiliseleri ve yeni hayata geçirilen rekreasyon alanı Gölpark ile daha fazla bilinmeyi ve tanıtılmayı hak ediyor

İzmir’in kuzeyinde, Çanakkale yolu üzerinde bulunan kendi halinde şirin bir ilçedir Menemen. Çok sayıda eklektik üsluptaki mimari yapısı, sahip olduğu antik yerleşimleri, yüzyıllardır sürdürülen çömlekçilik geleneği, mandıracılık kültürü ve tarihi camii ve kiliseleri ile bölgenin yaşam serüvenine ışık tutar.

Menemen, tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Günümüzde de; Larissa, Killa, Neon Teikhos Antik Kentleri, Panaztepe Ören Yeri, Taş Han, Mühürlü Sultan ve Kamil Dede Türbesi gibi tarihi Osmanlı yapılarına sahip oluşu ve günümüzün eşsiz bir rekreasyon projesi olan Gölpark ile İzmir’in kuzeye açılan kapısı konumundadır.

Menemen’in tarihi antikçağa kadar uzanır. “Menemen isminin kökeninin, yörenin en eski sakinlerinden olan Luwilerʼin diline dayandığı bilgisi bulunmaktadır. Araştırmacılara göre; Menemenʼin adı (olasılıkla) Luwi dilinde Gediz Nehriʼnin adı olan “Ma” ile ilişkilidir ve Ma Boğazı (Mela) Halkının ülkesi anlamına gelen “Melamana” zaman içerisinde Melemen-Menemen haline dönüşmüştür. 16.yy daki defterde kasabanın kendisi “Kaza-ı Menemen” başlığı altında “Nefs-i Tarhaniyat” olarak geçmektedir.”1

Menemen’in ilk çağlarına yönelik bugüne kadar kesinleşmiş bir tarih saptanamamakla birlikte, ilçenin MÖ 1000 yıllarında Eoliyenlerle İonyalıların hudutlarını oluşturan bugünkü Yahşelli Köyü civarında kurulduğu, MÖ 263-241 yılları arasında ise Asarlık Köyü civarına nakledildiği söylenmektedir. İlk insan topluluğunun nereden gelip Menemen’e yerleştiği henüz bilinmese de, özellikle Panaztepe’de 1984 yılından bu yana yapılan kazılar, Ege Bölgesindeki en eski yerleşim yerlerinden birinin Menemen’de olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Menemen’in de içinde bulunduğu, Antik Çağ’da Aiolis olarak adlandırılan bölge, toprak ve özellikle çömlek kili açısından oldukça zengin ve bereketliydi. Ege’de Antik Dönem’den beri yapılan bağcılık, şarapçılık ve pişmiş topraktan yapılan amfora, yörede çömlekçiliğin gelişmesinde oldukça etkili olmuştur.

Yüzyılların geleneği Çömlekçilik

Çömlekçilik, Menemen’de yüzyıllardır sürdürülen bir gelenek. Bölgede geçmişten beri süregelen seramik geleneğini uzun yıllar boyunca Rum çömlekçiler sürdürmüş. Rumların Kurtuluş Savaşı’nın ardından bölgeyi terk etmesiyle ustasız kalan bu zanaata Konya’dan gelen ve çömlekçilikle uğraşan aileler sahip çıkmış. Rumların bıraktığı ocakları devralan bu aileler, Menemen’de çömlekçiliği kuşaktan kuşağa sürdürerek günümüze kadar taşımışlar.

Yöre toprağının çömlekçi kili açısından oldukça zengin oluşu ve hammaddenin Menemen Ovası’ndan kolaylıkla sağlanması, çömlek imalatının gelişmesinin en önemli nedenlerinden biri. Aradan geçen onca zaman kullanım amacını farklılaştırsa da, çömlekçilik hala Menemen’in en eski ve önemli değerlerinden. Çömlekçilik Menemen’de, toprağın hazırlanışı, çarkla şekillendirilmesi ve fırınlama yöntemlerine kadar eski çağ esintilerini korumuş ve antik çağın amforası, hünerli ustaların ellerinde bugün ünlü Menemen testisi şeklinde vücut bulmuş. 

Menemen’deki çömlek atölyelerinde, boyları 20 cm’den 1.5 metreye kadar değişen, çömlek, küp, testi ve güveç gibi işlevsel mutfak gereçleri bir yana, son yıllarda Hitit ve Frig gibi Anadolu’nun en eski formlarını tekrarlayan hediyelik eşyalar da üretiliyor. Büyük kentlerde, hatta Avrupa’da hediyelik eşya mağazalarında yer bulan Menemen işi testiler, antik formdaki çanak ve çömlek ürünleri, bölgenin en önemli gelir kaynağı durumunda. Ayrıca, ülke dışından gelen bazı sanatçıların yardımı ve katkılarıyla işlerinde yetkinleşen zanaatkarlar, atölyelerinde seramik duvar panoları ve sanatsal çalışmalar yapmakta.

Bugüne kadar üretiminin yüzde 90’lık kısmını ihracata yönelik gerçekleştirilen Menemenli çömlekçiler, Avrupa’da yaşanan krizler, dövizin yükselmesi ve yurtdışı pazarının daralması nedeniyle iç pazara yönelmiş durumda. Türkiye’nin toprak kap ihtiyacının yüzde 80’ini karşılayan ve genellikle saksı, anfora ve çanak gibi dekoratif peyzaj ürünleri üreten çömlekçiler, bu ürünleri genelde Kıbrıs, Antalya , Fethiye, Bodrum , Marmaris, Çeşme, Alaçatı ve Selçuk gibi turistik bölgelere satmakta.

Menemen denince ilk akla gelen lezzet; Menemen Yemeği

Çömlekçilikte olduğu gibi, Menemen adı ile özdeşleşen bir başka değer ise ilçenin kendi adını verdiği ve ünü ülke sınırlarını aşan yemeği. Bu konudaki detaylı bilgiye ise, Menemenli Araştırmacı-Yazar Oktay Özengin’in araştırmalarından ulaşıyoruz. Yazar, dönemin sosyo-ekonomik-kültürel yapısını ve mutfak kültürünü bizlere aktarıyor.

“Cumhuriyet’in ilk yıllarında Menemen ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıydı. Özellikle Rum’lardan kalan verimli ve boş araziler mübadele ile Menemen’e göç etmiş Türklere paylaştırılmıştı. Bu dönemde Menemen’e göç eden toplulukların başında ise Girit Türkleri gelmekteydi. Girit Türkleri, tarla ve bahçe bitkileri yetiştirme konusunda oldukça hünerli ve aynı zamanda çalışkanlardı. Kısa zamanda tarımdaki açık işgücünü büyük ölçüde doldurdular ve devletin verdiği arazilerle de yetinmeyerek, yerli Menemenlilerin ve devletin işlenmeyen arazilerini de kiralayarak işlemeye başladılar.

Nüfus olarak ağırlığı fazla olan Girit Türkleri, tarla ve bahçe bitkileri yanında bağcılık ve zeytincilik konusunda da tecrübeliydi. Menemenli çiftçilerin daha fazla mahsul almaları için bildikleri farklı yöntemleri paylaşmaya başladılar. Birçok Giritli aile, bağına bahçesine bakamayan ve erkek nüfusu savaşlar nedeniyle azalan Menemenlilerle yıl boyu bakım karşılığı “Ürün ortağı” oldu. İşte bu ortaklıklar sırasında Menemenliler, Girit yemeklerini yavaş yavaş tanımaya başladı. Girit Türklerinin değişik yemek hazırlama ve pişirme usullerine tanık oldular.

Giritli Türkler, öğle ve daha ziyade akşam yemeklerinde o dönemde Menemenlilerin bilmediği, daha doğrusu görüp de toplamadıkları bazı otları ovalardan, dağlardan toplayıp yemek yapmaktaydılar. Bu otlardan bazıları Sinavri, Radika, Arapsaçı, Gelincik, Ebe Gümeci, Şevketi Bostan, Beyaz Diken ve Hardal’dır. Giritliler, bu otları suda kaynattıktan sonra zeytinyağı ile karıştırıyor, sonra üstlerinde yumurta pişirerek yiyorlardı. Gerek Menemen Ovasındaki bağ evlerinde, gerekse kasaba içindeki diğer evlerde yumurta ile yapılan bu tür yemekler gün geçtikçe Menemenliler tarafından daha çok beğenilmeye ve yapılmaya başlandı. İşte bu dönemde, Giritli Türkler de Menemenlilerin “Etli Domates” yemeği ile tanıştı. Menemenliler, tencereye bolca koydukları domatesi pişirip, içine biraz patates ve et koyarak bir çeşit güveç yapıyorlardı. İki taraf arasındaki ilişkiler geliştikçe ve gidip gelmeler arttıkça “Etli Domates” de bundan nasibini aldı. Çalışkan ve tutumlu insanlar olarak bilinen Giritli Türkler, bu yemeğin malzemelerini değiştirerek, etin yerine yumurta, patatesin yerine ise soğan koyarak “Yumurtalı Domates”i yarattılar (Biber sonradan yemeğin içinde yer alacaktır).

Bu yeni yemek hem zaman açısından, hem de ekonomik açıdan bir devrim niteliğindeydi. Tadı da gelen misafirlere ikram edilecek kadar güzeldi. Zaman içerisinde, domates ekilen diğer merkezlerde de yapılmaya başlandı. Yemeğin tadı o kadar güzeldi ki, ünü giderek yayıldı ve “Menemenlilerin Yemeği” diye anılmaya başlandı. Önce Menemen ve çevresinde, yıllar içinde ise Menemen dışında “Menemen Yemeği” olarak benimsendi. Maliyetinin diğer yemeklere nazaran daha ucuz ve kısa süre içinde hazırlanır olması, bu yemeğin daha tercih edilir olmasını sağladı.”2

Kuzey Ege’nin kalbi; Gediz Deltası

Ege’nin incisi İzmir’in gelişime en açık yerleşim bölgesi olarak dikkat çeken Menemen, çağlar boyu birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, büyük ve bir o kadar da bereketli topraklara sahiptir. Kütahya’nın Murat Dağı’nda doğan ve 405 km sonra Menemen’de Ege Denizi ile buluşan Gediz Nehri, adeta Kuzey Ege’ye can katar. Gediz Nehri’nin yatak değiştirmesiyle oluşan Gediz Deltası, 40 bin hektarlık bir alanı kaplamakta ve çeşitli kuş, bitki, kelebek ve memeli hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır.

Dalyan, göl, sazlık ve kayalık yaşam alanlarının bulunduğu Gediz Deltası, aynı zamanda geleneksel dalyan kültürünün Ege’de devam ettiği son yerlerden biridir. Türkiye’deki 13 Ramsar Alanı’ndan biri olan Gediz Deltası, doğal ve arkeolojik SİT alanı olarak koruma altında tutulmaktadır. Deltada üreyen tepeli pelikan, flamingo, küçük kerkenez ve karagagalı sumru gibi kuşlar, bölgenin önemli bir doğa ve kuş alanı olarak kabul edilmesini sağlayan türler arasında yer alır.

Tarım, hayvancılık, balıkçılık ve tuz üretimi deltada yaşayanların önde gelen geçim kaynakları arasında yer almakta, Türkiye’deki tuz ve pamuk ihtiyacının önemli bir bölümü Gediz Deltası’ndan karşılanmaktadır.

Gediz Deltası’nda bulunan Çamaltı Tuzlası ise ülkemizin en büyük deniz tuzlası konumunda. Gediz Nehri’nin binlerce yıl boyunca Anadolu'nun içlerinden kıyılara taşıdığı alüvyonlarla oluşan tuzla, 73 km2 alan üzerine kuruludur. 20. yüzyılın başlarına dek bugünkü tuzlanın güneyine akan Gediz, iki kez kuzeye doğru yatak değiştirmiş ve şimdiki konumuna ulaşmıştır.

Çamaltı, Türkiye’nin en büyük deniz tuzlası

MÖ 250-300 yıllarına dayanan ve yüzyıllar boyunca sahil gölcüklerinde biriken tuzların ilkel yöntemlerle toplanarak işlendiği Çamaltı Tuzlası, ilk kez Makedonyalılar tarafından kullanılmış. Türkiye’nin en büyük deniz tuzlası olma özelliğini taşıyan tuzla, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de sürekli işletilerek geliştirilmiş. 1671-1672 yıllarında yöreyi gezen Evliya Çelebi'nin 'Seyahatname'sinde adı Tuzla-i Melemeniye olarak geçen Çamaltı Tuzlası, Padişah Abdülmecid zamanında özelleştirilmiş ve tuzlada üretilen tuz, binlerce deve ile Balıkesir, Aydın ve Afyon bölgelerine gönderilmiş.

İlk olarak 1863 yılında İtalyanlar tarafından modernleştirilen Tuzla, bir süre yerel tuz üreticileri tarafından işletilmiş, daha sonra yönetimi Galata bankerleri tarafından tuz üretimi karşılığında devlet hazinesine düşük bir miktar vergi ödemek kaydıyla devralınmıştır. 1902 yılında Gediz Nehri’nin taşması nedeni ile, 1909 -1910 yıllarında yeniden inşa edilmiştir.

Günümüze kadar yapılan iyileştirmeler sonucu Çamaltı Tuzlası'nın üretim kapasitesi, mevsimsel şartlara bağlı olarak yaklaşık 600 bin tona ulaşmış bulunuyor. Çamaltı Tuzlasını 2010 yılından bu yana, Binbir Gıda Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. işletiyor.

Antik Panaztepe Yerleşimi

Menemen’in 13 km batısında, Yeditepeler adıyla anılan tepeler topluluğunun kuzey ucundaki doğal bir tepenin üzerinde bulunan Panaztepe, 1982 yılında Manisa Müzesine satılan bir takım arkeolojik eserlerin kaynağının araştırılmasıyla ortaya çıktı. Önemli arkeolojik değere sahip bu eserlerin Menemen yakınlarındaki Panaztepe’den geldiğinin belirlenmesi üzerine araştırmalar bu bölgede yoğunlaştı. 1985 yılında kurtarma kazısı şeklinde başlayan ve bilimsel kazı statüsüne dönüşen çalışmalar, halen Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Armağan Erkanal’ın başkanlığında yürütülüyor.

Günümüzde Gediz Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla dolmuş olan tepenin eteklerinde, kesintilerle de olsa MÖ 3. bin yıldan Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanan yerleşmeler bulunuyor. Prof. Dr. Armağan ERKANAL, bu yerleşmeyle ilgili kanıtlar doğrultusunda, Panaztepe’nin bir ada kenti ya da yarımada olarak yerleşim gördüğünü belirtmektedir. Panaztepe ada yerleşmesi konumu ile bir taraftan deniz, diğer taraftan da kara ticaretinin odaklaştığı bir yerdedir. Ünlü kral yolunun deniz bağlantısını oluşturan Gediz Vadisi ile birlikte ele alındığında ise, stratejik bir noktada yer aldığı görülmektedir. Bir taraftan Orta Anadolu üzerindeki kara ticareti, diğer taraftan deniz yolu ile Kıta Yunanistan, Ege Adaları, Girit, Rodos, Kıbrıs, Suriye-Filistin ve Mısır gibi ülkelerle ticaret bağlantıları kurulması sağlanmış; bu ilişkiler sonucunda söz konusu bölgelerle yoğun bir sosyo-ekonomik ve kültürel etkileşim gerçekleşmiştir. Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edilen veriler Panaztepe’nin yalnızca Anadolu’daki diğer komşu kültürlerle değil, Mısır ve Doğu Akdeniz gibi çevre kültür bölgeleriyle de sağlam ilişkilere sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Deniz seviyesinin düşmesi ile kara haline gelen ve Gediz Nehri'nin taşıdığı alüvyonlarla üzerine tamamen kapanan bu yerleşim alanındaki tabakalar geçmişe doğru sıralanacak olursa; yakın geçmişe ait bir köyün kalıntıları, Bizans dönemi kalıntıları, Genç Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı kalıntıları ve Eski Tunç Çağı'nın sonlarına ait kalıntılar görülmektedir.

Bir kıyı kenti, Larissa

Menemen'in kuzeyinde, Gediz Nehri'ne 2 km uzaklıktaki Buruncuk Mahallesi'nin üst kısmındaki dağ üzerine kurulu olan Larissa, Aiol Birliğini oluşturan 12 Aiol kentinden biriydi. Larisa olarak da söylenen kent, Luvi /Pelasgos dilinde Lar(a)-issa’dan gelir ve "Kum-Kent" anlamını taşır.

Larissa Kenti, Gediz deltası Gediz (Hermos) ırmağının taşıdığı alüvyonlarla dolmadan önce Ege kıyısında bir kıyı kenti idi. Çevresinde bu dolgu oluşmadan önce diğer kıyı şehirleri ise Panaztepe, Geren, Höyücek yerleşimleriydi. Güneyinde ise Kumtepe ve Bayraklı yerleşimleri bulunuyordu. (17. Cilt1 Kazı Sonuçları- 1995)

Aiol boyları, Ege Bölgesine göç etmeye başladıklarında Larissa’yı kuşattılar, fakat öncülleri olan Pelasgların direnişiyle karşılaştılar. Onlar da Neon Teikhos (Yeni Kale) yerleşimini kurdular ve daha sonra Larissa kentini ele geçirdiler.

MÖ 399 yılında Batı Anadolu’da Pers hegemonyasını kırmak için yöreye gelen Thibron komutasındaki Sparta birlikleri, Larissa’yı kuşatmasına rağmen ele geçiremedi. Ancak, MÖ 334 yılında Batı Anadolu’yu işgal eden İskender kuvvetlerine diğer Aiolis kentleri gibi Larissa da direnç gösteremedi. MÖ 279 yılında Kelt/Galat akınları tarafından yakılıp yıkılan kent, Helenistik dönem boyunca bir daha kalkınamadı.

Larissa antik kentinde, Osmanlı döneminde başlayan kazılar (1902) sonucunda MÖ 700 yıllarından kalma kent Akropolisinden günümüze yalnızca kent surları gelebilmiştir. Bulunan 3 saray kalıntısı ve MÖ 6. yüzyıla ait dinsel yapıların temelleri günümüzde açığa çıkarılmıştır. Kentten çıkarılan eserlerden toprak yapıtların bir bölümü Stockholm Müzesi’nde, arkaik dönem buluntuları İzmir Müzesi'nde, bir kısım pişmiş toprak ve keramik buluntular ise İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Neon Teikhos

Kent, ilk olarak MS 100 yıllarında Yunan tarihçi Strabon tarafından anılır. Yanık Köy’e bakan Antik Sardene (Dumanlı Dağ) eteklerinde yer alan kent, Yanık Köy’e varıldığında uzaktan da seçilebilmektedir. Bir tepenin üzerinde, adeta bir taç gibi yer alan Neon Teikhos’a Rumlar Arkhangelos (Baş Melek) Hisarı, Osmanlı’da ise Kayacık Hisarı denilmekteydi. Neon Teikhos’a bazı kaynaklarda ise Ceneviz Kale denmektedir. Sözcük anlamı ise Yeni Duvar, Yeni Sur veya Yeni Kale’dir.

Aiollar, Troia Savaşından bir asır sonra MÖ 1100 yıllarında Batı Anadolu kıyılarına göç etmeye başladıklarında Kyme’ye gelirler. Larissa’daki Pelasglar’ın direnişi üzerine kentin 6 km uzağında Neon Teikhos’u kurarlar. Buradan yaptıkları akınlarla Larissa’yı ele geçirirler.

Aiol Birliğinin üyesi olan 12 Aiol şehrinden biri olan Neon Teikhos, diğer kentler gibi ne Lydialı’larla ne de bu devleti ortadan kaldıran Pers İmparatorluğu ile başa çıkabilmiştir. Hellenistik dönemde Pergamon Krallığına bağlanan kentin bastırmış olduğu paraların ön yüzlerinde Athena başı, arka yüzlerinde ise baykuş resmi bulunmaktadır.

Bizans döneminde Arkhangelos (Baş Melek) adı ile Smyrna’ya bağlı bir piskoposluk merkezi olmuştur. 13. yüzyılda Saruhan Beyliğinin eline geçen kent, Türkler tarafından Kayacık olarak adlandırılmış, son olarak 15. yüzyılda Osmanlı padişahı Çelebi Mehmet tarafından İzmir’e yapılan sefer sırasında Cüneyd Bey’in elinden alınmıştır.

Temnos (Görece Kalesi)

Ünlü Hatip Hermagaras'ın doğduğu yer olan Temnos, Hasanlar ve Görece köyleri sınırında yer alır. Roma döneminde büyük bir deprem yaşadığı tahmin edilen kalenin bugün yalnızca kalıntıları görülebilmektedir.

Bir Türk İslam Mimarisi örneği; Taşhan

Türk İslam mimarisinin yaşayan örneklerinden biri olan Taşhan, yörede bulunan en önemli tarihi miraslardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ön cephe kapısındaki kitabe kayıp olduğundan, Taşhan’ın yapılış tarihi kesin olarak bilinememektedir. Ancak, Taşhan’ın yapımında görevlendirildiği söylenen ve Taşhan’ın bitişiğinde türbesi bulunan Şeyh Kamil’in yaşadığı dönemin 1600’lü yıllara rastlıyor olması, Taşhan’ın Osmanlı Padişahı 1. Ahmet (1603-1617) veya Genç Osman (1618-1622) döneminde yapıldığına işaret eder.

Kare planlı, simetrik girişli moloz taş ve tuğladan yapılmış iki katlı bir yapı olan Taşhan, ticaretin canlanmasıyla birlikte çoğalan kent içi hanların ilk örneklerindendir. Üst katta 24 adet konaklama odaları bulunan Han’ın kare şeklindeki avlusunun dört tarafında, tabanları granit olan tuğla kemer ve çapraz tonozdan oluşan revaklar bulunmaktadır.

Menemen’in 1950-1960 dönemi Belediye Başkanı olan Bedri Onat’ın yoğun çabası ile tamir edilerek yıkılmaktan kurtulan Taşhan, Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in girişimleri ile 2013 yılında restore edilerek Tarihi Taşhan Çarşısı olarak yeniden hizmet vermeye başlamıştır.

Gazez Cami

Ahi Hıdır Mahallesi’nde yer alan ve Evliya Çelebi’nin “Gazzaz Cami” olarak bahsettiği Gazez Cami’nin giriş kapısı üzerinde bulunan kitabeden 983/1575-1576 yılında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Caminin harim giriş kapısını bir bordür gibi çevreleyen kemerin ön yüzü, yatay olarak dış bükey silmelerle profillendirilmiş ve son derece dekoratif bir görünüm kazanmıştır. Osmanlı Dönemi’nde hemen hemen hiç karşılaşılmayan bu tür kemerlerin en erken örneği Konya Aladdin Cami’nin avlusundaki anonim kümbette görülür.

Mahkeme Camii

Halk arasında Mehmet Paşa Cami ve Çivili Cami adlarıyla da anılan Mahkeme Cami’ye ait ilk bilgiler, 17. yüzyılda ilçeyi ziyaret eden Evliya Çelebi tarafından verilmiştir. Caminin avlusuna açılan batı ve güneydoğu girişlerinde sırasıyla 1275/1858-1959 ve 1324/1906 tarihli tamir kitabeleri bulunmaktadır.

Cezayirli (Çerkez) Cami

Kasımpaşa Mahallesi’ndeki Cezayirli Cami, halk arasında Çerkez Cami olarak anılır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, abdest musluklarının üstündeki kitabede caminin 1152/1730-1740’ta tamir edildiği; dıştaki bir çeşmeye ait olan kitabede ise Sultan Cezayirli Mehmed Hoca'nın 1156/1743'te buradaki çeşmeyi yaptırdığı yazılıdır.

Tezveren Dede (Şeyh Kamil) Türbesi

Menemen'in fethi sırasında orduya bayraktarlık yapan Şeyh Kâmil'in, aynı zamanda Taşhan'ın mimarı olduğu rivayet edilir. Türbenin giriş kapısının üstünde bulunan kitabede 1030/1620-21 tarihi yer alır. İki basamaklı basit bir merdivenden inilerek girilen türbe içinde tek sanduka bulunmaktadır. Batı ve kuzeybatı duvarlarına açılmış iki büyük pencereden ışık alan türbenin güney ve kuzeydoğu kenarlarının doğu uç kısımlarında birer dolap nişi yer almaktadır.

Mühürlü Sultan (Kız Veli) Türbesi

Camiikebir Mahallesi’nde, İlçe Müftülük binasının yanı başında yer alan türbe, halk arasında "Kız Veli", "Mühürlü Sultan" ve "Kadın Türbe" adlarıyla anılmaktadır. Halk arasında ‘yatır’ olarak da tanınan türbenin Kırklardan Veli Kız'a ait olduğu rivayet edilir. Giriş kapısının üzerinde yer alan kitabesi kaybolduğundan inşa ediliş bilgilerine ulaşılamayan türbenin yaklaşık 500 yıllık olduğu tahmin edilmektedir.

Kasımpaşa Türbesi

Kasımpaşa Türbesi, Kasımpaşa Mahallesi, Türbe Sokak’ta yer alan ve günümüzde tamamen yenilenmiş olan Kasımpaşa Camisi'nin güneydoğusunda yer alır. Türbenin Kasım Paşa ve oğlu, ya da Kasım Paşa’nın 1407 yılındaki Girit Savaşı’nda üstün başarı gösteren bir askeri için yaptırıldığı söylenmektedir. Kalıntılardan, türbenin ilk başta camiye bitişik olarak yapılmış olduğu anlaşılır.

Papazın Evi

Papazın Evi, kapısından penceresine, bahçe duvarından çatı ve bodrum katına kadar bütün özellikleri ile korunmuş, ayakta kalabilen Menemen'in eski ve ender yapılarından biridir. Bir İtalyan mimar tarafından papaz evi olarak inşa edilen, iki katlı, sağ tarafı yuvarlak kubbeli kagir bir yapıdır. Evin girişi, cephenin sağında kubbeli kısmın birinci katından sağlanmıştır. Giriş kapısı yuvarlak kemerli olup, kemer ortasındaki kilit taşında yaprak motifi, motifin altında ise 1908 tarihi yer alır. Kemerin üst köşelerinde taş kabartma çiçek, yaprak ve rozet motifleri görülür. Birinci katta demir parmaklı bir pencere kapı yer alır. Bu katta duvar örtüsü muntazam kesme taş ile örtülüdür. Kapı ve pencere arasında palmet motifli taş kabartma, dekoratif konsol yer alır. Binanın sağ kısmını teşkil eden kule görünümlü unsurda, kapı üzerinde köşeleri kilit taşlı, dörtgen bir süs penceresi ve onun üzerinde plastik bezemeler görülmektedir.3

Agios Konstantinos Kilisesi

Menemen'in Mermerli Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Agios Konstantinos Kilisesi’nin kitabesi bulunmadığından kesin olarak ne zaman yapıldığı bilinememekte, fakat bazı kaynaklardan 1800'lü yılların başında yapıldığı tahmin edilmektedir. 1800'lü yılların başından itibaren artmaya başlayan Rum - Ortodoks cemaatin ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla küçük ölçekli olarak inşa edilen kilise, Rum-Ortodoks mezarlığının tam ortasında bulunmasından dolayı mezarlık kilisesi olarak hizmet vermiş, aynı zamanda hastane olarak kullanılmıştır.

Kurtuluş Savaşı’ndan önce Menemen'deki Hristiyan Rumlara hizmet veren Kilise, 1924 yılında gerçekleşen mübadelenin ardından, Menemen'de Rum nüfusun kalmaması nedeniyle hizmet dışı kalmıştır. Mülkiyeti Menemen Belediyesine ait olan ve uzun yıllar depo olarak kullanılan Kilise, İzmir İl Özel İdaresi katkılarıyla, Menemen Belediyesi tarafından restore edilmiş ve 10 Mayıs 2015’te Fener Rum Patriği Bartholomeos’un katılımıyla 93 yıl sonra bir ayine ev sahipliği yapmıştır.

Surp Sarkis Ermeni Gregoryen Kilisesi

Surp Sarkis Ermeni Gregoryan Kilisesi, 1924 yılından önce Ermeni Mahallesi olarak adlandırılan ve daha sonra Esatpaşa Mahallesi sınırları içine alınan Değirmendağ’ın doğu yamaçları üzerinde yer alır. 19. yüzyılda yapılan, ancak kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamayan kilise, 1922 yılına kadar kullanılmış, Ermenilerin Menemen’den ayrılmasının ardından kendi haline bırakılmıştır. Bir süre askeri depo olarak da kullanılan kilise, kesme taştan dikdörtgen planlı inşa edilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür.

1894 nüfus sayımına göre Menemen’de 508 Ermeni, 1917 nüfus sayımına göre ise 140 Ermeni yaşamaktaydı. Ermenilerin yaşadığı mahalleler Kasımpaşa ve Esatpaşa Mahalleleriydi.

Şehit Kubilay Anıtı

Askerliğini yedek subay olarak Menemen’de yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki ile birlikte, 23 Aralık 1930 tarihinde Cumhuriyet karşıtı bir grup tarafından şehit edilmiş, Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica girişimi olan bu olay, tarihe "Kubilay Olayı" olarak geçmiştir. Olay toplumda büyük bir etki bırakmış ve Kubilay "devrim şehidi" olarak simgeleşmiştir.

Menemen’de Kubilay ile birlikte şehit olan Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki adına bir anıt yapılmıştır. Anıt, şehre hâkim tepede, üç basamakla çıkılan dört köşeli ana kaide üzerinde piramidal bir kütle halindedir. Bu anıtın bir yüzünde, Kubilay Olayının anlatıldığı mermer kaide üzerinde elinde mızrak tutan bir genç heykeli bulunmaktadır.

170 dönümlük yaşam ve eğlence merkezi; Gölpark Menemen

 

İzmir’in ilk doğal göl parkı olma özelliğini taşıyan Gölpark Menemen, yakın zaman önce Menemen Belediyesi tarafından hayata geçirildi. 170 dönümlük alana sahip Gölpark Menemen’de, 25 bin m2’lik alanda kurulu 93 türden, bin hayvanı barındıran hayvanat bahçesi bulunuyor. 5 bin m2’lik fuar alanı, lunapark, amfi tiyatro ve 10 bin kişilik konser alanına sahip tesiste; kapalı spor salonu, 2 halı saha, voleybol ve basketbol sahaları ile tenis kortu yer alıyor. Deniz bisikleti ile şehrin karmaşasından kurtulabileceğiniz, su perdesi üzerinde lazer gösterileri ile hoşça vakit geçirebileceğiniz bu rekreasyon alanında, olta balıkçılığına imkan veren 27 bin m2’lik doğal bir gölet bulunuyor. Gölpark Menemen’de 2 kafeterya, seyir terasları, bisiklet parkuru, mini tren ve yürüyüş parkuru da yer alıyor. Gölpark Menemen ayrıca İzmir’in en büyük go-kart pistine sahip. 500 araçlık otoparka sahip tesiste, el işi çarşısı ve yöresel pazarlar da yer alıyor.

Menemen Belediyesi’nin kendi öz kaynaklarıyla hayata geçirdiği bu rekreasyon alanı, İzmir’in kuzeyinde önemli bir yaşam ve eğlence merkezi olarak öne çıkıyor.

Kaynakça:

(1) 19. Yüzyıl ortalarında Menemen Kazası'nın köylerinin sosyal ve ekonomik yapısı, Öz, Dilek

(2) Meşhur “Menemen” ya da “Melemen” yemeğimizin tarihçesi, Oktay Özengin

(3) Papazın Evi, Menemen, Erol Şaşmaz

www.menementarihi.com, www.izmirmuzesi.gov, www.dogadernegi.org, www.visitizmir.org, www.impiosb.org.tr, www.arkeodenemeler.blogspot.com.tr, www.binbirgida.com, www.erolsasmaz.com, wikipedia.org

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©