İnançların izinde Tire

Pachmeres´in "keşişler yöresi", İbn-i Battuta’nın “âhi kenti”, Kâtip Çelebi “eski taht şehri” dediği, Aydın Vilayeti Salnamesi’nde “ulemalar yatağı” diye anılan Tire, köklü geçmişi, hayranlık uyandırıcı kültürel değerleri, gösterişten uzak ancak bir o kadar da estetik mimari dokusuyla bir açık hava müzesini andırıyor. Kimi günümüze ulaşmasa da farklı inançların kutsal mekânlarına ev sahipliği yapan ilçe, bu yönüyle inanç turizmi açısından önemli bir potansiyel taşıyor.

Yüzyıllardır farklı ırk, dil ve dinden insanların ortak yurdu olan İzmir’in dört bir yanı bu çok kültürlü yapının izleriyle dolu. Hititlerden Friglere, Lidyalılardan Perslere, Romalılardan Bizanslılara, Selçuklulardan Osmanlılara pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Tire de kentin zengin kültür mirasına sahip ilçelerinden biri. Tire’nin sokaklarında dolaşırken her adımda bu zenginliği hissediyor insan.

Hoşgörü kenti olarak öne çıkan kentlerde farklı dinlere ait mabetler birbirine yakınlığı ile dikkat çekerken Tire’de onları bir bütün olarak görmek mümkün. Öyle ki Tire’de aynı çatı altında iki farklı dine ait ibadethane de var, üzerinde İbranice ya da Yunanca dini sözlerin yer aldığı taşlarla inşa edilen camiler de… Dünyada eşine az rastlanır bu durum Tire’yi dinler arası birliktelik ve hoşgörünün timsali yapar.

Ulemalar yatağı

İkonoklast dönemde ikonistler Tire ve çevresindeki mağaralarda ibadet etmişler. Tarihçi Pachmeres´in deyimiyle "keşişler yöresi" olan Tire, 1908 Aydın Vilayeti Salnamesi´nde "ulemalar yatağı" olarak anılmış. Yani Tire tarih boyu hep dini bir misyon taşımış.

14’üncü yüzyılda İbni Batuta´nın “âhi kenti” diye andığı Tire, Mevlevi, Rufâi, Halveti, Bektaşi, Nakşibendi, Şazeli ve Uşşaki gibi yolların gelişme ve büyümesini sağlamış. Evliya Çelebi şehirde yetmiş adet tekke olduğunu ve bunlardan en büyüğü sayılan Arappınarı tekkesinin şehirde yirmi binden fazla müridi bulunduğunu belirtmiş.

Tire, Beylikler Dönemi’nde Aydınoğulları’nın, Osmanlılar Dönemi’nde ise Aydın Sancağı’nın önemli bir merkezi olması nedeniyle, özellikle 15’inci ve 16’ncı yüzyıllarda da idari, siyasi ve ticari açılardan önemli bir merkez konumundaymış. Bu dönemde Tire’de 20’ye yakın külliye, 28 kervansaray, 20 hamam, 32 medrese ve iki yüze yakın mescit, zaviye (tekke), mektep, dar-ül huffaz, yüzlerce çeşme inşa edilmiş. Bu yapıların büyük bir kısmı hala ayakta ve kullanılıyor.

Göğü kucaklayan minareler

Tire minareleri, Osmanlı cami mimarisine temel oluşturması açısından önemle üzerinde durulması gereken sanat eserleri. Kentte yer alan minarelerin büyük çoğunluğu 15’inci yüzyıl içerisinde ya da öncesinde yapılmış. Mimar Sinan devri öncesi mimari unsurlara sık rastlanan Tire’deki cami minarelerinin kaideleri bölgede yetişen bitki örtüsünden esinlenerek, çam kozalağı, mısır örgüsü gibi değişik formlara sahip. Düzgün kesme taş ya da değişik boyutlarda devşirme taşlarla kaideler oluşturulmuş. İlçede Selçuklu tuğla sanatının etkileriyle meydana getirilmiş ilgi çekici minareler de bulunuyor.

Ayazma’dan Şems Mescidi’ne

Tire’de yüzyıllarca birlikte yaşamış farklı dine mensup uluslardan günümüze, dinler kardeşliğinin ve hoşgörünün eşsiz örnekleri sayılabilecek tarihi eserler miras kalmış. Bu örneklerden biri, Ayazma ve onun üzerine inşa edilen Şems Mescidi’dir. Hristiyanların yaşadığı ve Azize Meryem Mahallesi olarak bilinen Derekave semtindeki Ayazma 376’daki İznik Konsilinde  ‘Chapel de la Saint Viergen’ adını almış.

Şems Mescidi 15’inci yüzyılda Ayazma’nın üzerine inşa edilmiş. Üstelik bunun da çok ilginç bir hikâyesi var. Ayazmanın olduğu Derekave semtinde bir papazın kızı, Müslüman olduğu için babasının kendisini öldürmesinden korkar ve Ayazmanın olduğu bölgeye saklanır. Bir daha da kendisini gören olmaz. 1500’lü yılların başında da bu hikâyeden etkilenen Tireli Şemsi Bey, dinler kardeşliğini göstermek için Ayazmanın üzerine bir mescit inşa eder. Bu durum Manisa’ya, II. Murad’a iletilir. II. Murad bir gece vakti Ayazmanın olduğu yere gelir ve Şemsi Beyi çağırtarak neden böyle bir şey yaptığını sorar. Bey niyetini açıklayınca II. Murad kendisini tebrik eder ve “Sen dünyaya örnek olacak bir şey yapmışsın” der.

Bölgede Müslüman bir erkekle Hristiyan bir kız arasında geçen hüzünlü bir aşk hikayesi de anlatılır. Hikâyeye göre ailelerin evlenmelerine izin vermemeleri üzerine Müslüman genç Derekave semtindeki dereye atlayarak intihar etmiş. Gencin düştüğü noktada onun vücut silüetini alan bir çınar ağacı büyümüş. Bu bölgede yaşayan Hıristiyanlar bu çınarın intihar eden gencin vücudu olduğuna inanıyor.

Alt katı Hıristiyanlarca kutsal olan Ayazma’nın üst katı ise mescit. Çevresi tarihi köprüler ve doğal güzelliklerle kaplıdır.

Sırt sırta iki din Agia Kiryaki Şapeli-Ekinhisarı Camii

Tire’de dinler arası birleşimi gösteren diğer bir örnek de Ekinhisarı Camii’ne bitişik olan Agia Kiryaki Şapeli. Şapel, Türklerin bölgeye yerleşmesinden önce bu bölgede yaşayan ve tütüncülükle uğraşan Rum köylüler tarafından yaptırılmış. 13’üncü yüzyılda Tire’ye göç eden Türkler bu köye geldiklerinde şapelin sırtına bu mecidi inşa etmiş.

Aynı çatıda ve sırt sırta kurulan iki dine ait bu mekânlar, yaşadığımız yüzyılda bile eşine az rastlanacak dinler arası kardeşliğin göstergesi.

Hoşgörünün mekâna yansımış hali Ulucamii

Tire’de dinler arası hoşgörü ve paylaşımın bir diğer örneği de Ulucamii. Tire’nin en geniş haremli camisi olan ve Aydınoğlu Cüneyt Bey tarafından yaptırılan cami, Camii-üş Şehir (Şehir Camisi) diye geçer. Rum yerleşiminin oturduğu kesimde yer alan ibadethane, 5’inci yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Bizans Döneminin eski metropol kilisesiyken camiye dönüştürülmüş. Ulucamii’nin onarımında, duvarlarında Azize Katerina ile ilgili sözlere ve ikonalara rastlanmış. Zemin döşemesinin ise mozaiklerle kaplı olduğu anlaşılmış. Camii olarak kullanılan bu kilisenin orijinalliğine zarar verilmemiş olması, bazı İslam düşünürlerinin günah olarak kabul ettiği ikonaların ve mozaiklerin olduğu bir ortamda ibadet ediliyor olması dinler arası hoşgörüyü mekâna yansıtan örneklerden.

Camiinin bir kaç metre arkasında ise Mevlevihane olarak kullanılan Kirazoğlu Mescidi, solunda Yeşil İmaret Mevlevihanesi ve Karahasan Mevlevihanesi yer alıyor.

Yahudulik ile İslamiyet’in benzersiz buluşması

İlk defa Büyük İskender zamanında Filistin’den getirilen Yahudiler Tire'de iskân edilmiş. Araştırmacı-yazar Avram Galante İspanya ve Portekiz Yahudi göçlerinden önce kentte yaşayan Yahudi cemaatinin, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’a yerleştirildiğini ifade eder. İspanya'dan II.Beyazıt'ın fermanıyla ülkemize kabul edilen Musevi vatandaşların çoğunlukla yerleştirildiği yerlerin başında Aydın vilayetinin o dönem sancak merkezliği görevini 19’uncu yüzyıl başına kadar sürdüren Tire gelir. II.Beyazıt Şeyhülislamı Tireli alim Molla Arabi’nin Yahudilerin Tire’ye getirilmelerine vesile olduğu anlatılır.

Tire’de 1441 yılında yapılan ve Mevlevihane olarak kullanılan Yahşi Bey Camii ve Yalınayak Camii’nin minarelerindeki Yahudiliğin simgesi olan mavi renkli Davut Yıldızları, Yahudilik ve Müslümanlık arasındaki etkileşimin tarihe sunduğu bir örnek olarak gösterilir.

Tire Mevlevihaneleri

Tire’de çok sayıda Mevlevihane vardır. Bunlardan biri Yahşi Bey Mevlevihanesi’dir. II. Murat'ın kumandanlarından Halil Yahşi Bey vakfından olan Mevlevihane, halk arasında daha çok “Yeşil İmaret Zaviyesi” olarak tanınır. Yeni Mahallede yer alan zaviye, kentteki ilk Osmanlı eseridir. Cami mihrabının derinlikli nişi, yapının kiliseden dönüştürülmüş olabileceğini de düşündürür. Minaresindeki çini süslemeleriyle Tire'de tek olma özelliğini korur. 1929 yılında Tire’yi ziyaret eden Bavyeralı ünlü sanat tarihçisi Prof. Rudlof M. Riefstahl, bu külliyeye ait 1325 tarihli bir kitabeden söz etse de, söz konusu kitabe bugüne değin ortaya bulunmamıştır. Külliye, bir süre müze olarak kullanılmış, yeni müze binasının tesisi ile tekrar ibadete açılmıştır. Yahşi Bey Külliyesine ait yapılar içinde Kutu Han da yer alır.

Anadolu’nun yedi büyük piskoposluk merkezinden biri

Tire İpek yolu ve Kral yolu üzerinde yer alması nedeniyle, Efes’e giden din adamlarının geçit yeri olmuş. Meryem Ana’nın Efes’e giderken iki yıl Tire’de konakladığı rivayet edilir. Dağlarındaki mağaralarda ibadet eden keşişler nedeniyle, ‘keşişler yöresi’ olarak anılmaya başlanan Tire, Anadolu’nun yedi büyük piskoposluk merkezinden biri haline gelmiş, etrafı manastırlarla, kiliselerle donatılmıştır.

Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan Tire’nin batı köylerini de içine alan ve Bozdağ’a dek ulaşan Artemis Tapınağı Kutsal Toprakları, yüzlerce yıl, Tire’ye adeta bir kutsallık kazandırmış. Ünlü Roma İmparatorları Jül Sezar, Augustos ve Trian’ın, Tire topraklarından bir bölümünü Artemis Tapınağı’na bağışladıkları da tarihi belgelerde kendine yer bulmuş. Tire’nin Roma dönemi sürecinde, Roma Senatosu’nda, “Kaystros Senatörlüğü” yani, Küçük Menderes Senatörlüğü adıyla temsil edilmiş. Daha sonra başlayan Bizans döneminde ise, özellikle Ortodoksluğun biçimlendirilmesinde, İstanbul’un Kadıköy’ü (o dönemin adıyla “Halkedon”) ve İznik, o dönemdeki adıyla “Nikea”daki Ayasofya ile Kilise Meclislerinde Tire; etkin, karar sahibi, Hıristiyan bir kent olmuş. Bu konsüllerde oy kullanma hakkına da sahip olan Tire, Bizans tarihi boyunca, bu parlak dönemini sürdürmüş.

Theos Mozolesi

Tire’nin Halkapınar Köyü yakınlarında yer alan mezar anıtı, dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnasos Mausolleionu’ndan sonra Anadolu’nun en büyük ve en yüksek mezar anıtıdır. Mezar anıtının kime ait olduğu bugün halen arkeologlar arasında tartışma konusu olmakla beraber, M.Ö. 246 Efes'te ölen Selevkos Devleti Krallarından II. Theos adına yaptırıldığı görüşü ağır basmakta. Mezar civarında ayrıca Arkaik Çağa tarihlenen bir tümülüs bulunuyor.

Osmanlı’yı Osmanlı yapan hoşgörüde Tire’nin yeri

Osmanlı döneminde Anadolu’da 82 adet medrese kurulurken, Tire’deki mevcut medrese sayısının 32 olduğu söylenir. Birçok padişahı, sadrazamı eğiten kadı ve müftüler Tire medreselerinde yetişmiştir. Yıldırım Beyazıt’ın hocası Molla Arap’ın Medresesi, Karakadı Medresesi, II. Selim’in Dar-ül Kurra Medresesi, Osmanlı sadrazamı Lütfü Paşa’nın medresesi bugünkü yükseköğrenim kurumlarının işlevini üstlenmiş eğitim kurumlarıydı.

Fatihin Vefa semtini Tire’yi model yaparak oluşturması, Üsküp ve Bayburt’a özellikle Tirelileri yerleştirmesi bu kasabanın Osmanlı kültüründeki etkilerinin göstergesidir.

Padişahların Tire’de yetişen din adamlarının kültürünü, eğitimini almaları sayesinde Tire, farklı kültür ve dine mensup insanlarla birlikte yaşama kültürünü, Osmanlı Devletine de aktarmıştır. Osmanlı’nın yıllarca farklı din ve kültürleri idare edebilmesinde Tire’nin büyük katkısı olmuştur.

Sultan Nevruz törenlerinin kaynağı

1496 yılında yapılan türbe Bektaşiliğin kurucularından Balım Sultan’a aittir. Tire’nin Hisarlık Köyü eteklerinde yer alan Balım Sultan Türbesi, Tire'de geleneksel “Sultan Nevruz” törenlerinin de kaynağını oluşturması bakımından, ayrı bir öneme sahiptir.

Ankara Savaşı’ndan galip olarak çıkıp Yıldırım Beyazıd Han’ı esir alan Timur kışı ordusu ile birlikte Tire’de geçirir. Geçtiği her yeri yakıp yıktığı söylenilen Timur kente hayran kalır ve bir taşına bile dokunmaz. Şehirde dört ay boyunca kalan Timur baharın gelişini askerleri ile beraber 21 Mart günü büyük şenlikler yaparak kutlarlar. Bir Orta Asya geleneği olan bu kutlama “Nevruz”dur. İlerleyen günlerde Tire’den ayrılırken Timur, ordusunda bulunan yaşlı, hasta, sakat, yaralı ne kadar asker varsa burada bırakır. Orta Asya geleneği ile yoğrulan bu kalan kitle alışkanlıklarını her alanda uyguladıkları gibi Nevruz’dan da vazgeçmezler ve her 21 Mart günü mesirelerde büyük coşku ile kutlarlar. İlk zamanlar Balım Sultan türbesi çevresinde yapılan bu kutlamalar ilerleyen yıllarda geniş alanlara yayılır ve yerli halkın da katılımıyla bölgenin tüm mesirelerinde büyük şenlikler ve eğlenceler düzenlenerek kutlanır.

Hemen her sokağında Osmanlı mimarisinin eşsiz örneklerinden olan tarihi bir camiyi barındıran Çanakçı Mescidi, Lütfi Paşa Camii, Yeni Cami, Karakadı Camii, Karahasan Camii, Mehmet Bey Camii, Yeniköy Camii, Hafsa Sultan Camii, Tahtakale Camii, Gucur Camii, Kurt Bey ve Doğancıyan Zaviyesi, Yoğurtluoğlu Külliyesi, Yalınayak Camii, Molla Arap Camii, Karahasan Camii, Kızıl Deli Baba Zaviyesi, Dar-ül Kurra Mescidi ve Medresesi, İbni Melek Türbesi, Süleyman Şah Türbesi, Sır Hatunlar Türbesi, Alaaddin Sultan Türbesi, inanç turizmi açısından Tire’nin mutlaka görülmesi gereken değerleri arasında yer alıyor.

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©