İzmir'de Eski Su Kemerleri ve Su Yolları

Su yolları ve su kemerleri antik dönemde şehirlerin prestijlerinin birer yansımasıydı. Bu bağlamda Smyrna kenti sahip olduğu su iletim hatlarıyla bölgesinin en büyük ve en güçlü yerleşimlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır 

          

Yazı: Akın Ersoy / Sarp Alatepeli

M.Ö. 4. yüzyılın sonunda Palaia Smyrna' da yaşanan siyasi, askeri ve benzeri bir takım sebepler kentin yeni bir alana taşınması ihtiyacını doğurmuştur. Yeni (Nea) Smyrna, dönemin şartları gözetilerek İzmir körfezinin güneyinde, Pagos tepesi (Kadifekale) ile deniz arasında kalan yamaçlar üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Nea Smyrna, bugün modern İzmir'in Çankaya semti sınırları içinde kalan Agora kent merkezinin etrafında yeniden şekillenirken, imarına başlanıldığı Helenistik Dönem’de bayındırlık alanında ulaşılan tüm teknik gelişmelerin gözetilerek inşa edildiği anlaşılmaktadır. Nea Smyrna'nın yer seçiminde yalnızca savunma kolaylığı ve korunaklı yeni liman ve çevresinin taşıdığı yüksek ticaret potansiyeli ile değil aynı zamanda halkının yaşamlarını sağlıklı bir şekilde idame ettirmelerini olanaklı kılacak alt yapı projeleri için de uygun koşulları taşıdığı için seçildiği açıktır. Bu bilinçli seçim ve beraberinde gelişen şartlara uyum sağlayan kent, modern çağlara kadar kesintisiz bir biçimde yerleşim görmüştür.

Hiç şüphesiz bu tablonun oluşmasındaki en büyük etken şehrin, sakinlerine daimi surette su sağlayabilmiş olmasıdır. Su bir kenti ayakta tutan en büyük dinamiklerden biri olduğundan ve söz konusu durum günümüzde halen değişmediğinden de anlaşılabileceği gibi şehrin geniş rezervli su kaynaklarına sahip olması ya da uzak pınarları kente getirebilecek donanıma sahip olması gereklidir. Ancak bu durumun tesisi antik dönemin mühendisliği için kolay değildir. Suyun kaynağından kente iletilmesine dayalı uygulama ya da uygulamalar Smyrna'nın kapladığı alan düşünüldüğünde döneminin büyük yatırımlarıdır. Bu tip inşa faaliyetlerinde önemli olan husus, yapımlarının tamamlanması kadar imalatı tamamlanan yapıların sürekli bakım ile işler durumda tutulmalarıdır. Yani şehrin dışında geniş rezervlere sahip bir kaynağın bulunup, sularını kente taşıyan su kanalları ve kimi yerlerde su kemerleri inşa etmek bu büyük mimari projesinin yalnızca yarısını oluşturmaktadır. Söz konusu şartlar altında böylesi bayındırlık faaliyetlerini her kentin altından kalkabileceği uygulamalar olarak düşünmek mümkün değildir. Su yolları ve su kemerleri antik dönemde şehirlerin prestijlerinin birer yansımasıydılar. Bu bağlamda Smyrna kenti bölgesinin en büyük ve en güçlü yerleşimlerden biri olduğunu gerek kaynak çeşitliliği gerekse membadan kente uzanan su iletim hatlarının kat ettikleri mesafeler göz önüne alındığında bir kez daha ispat etmektedir.   

Karapınar 

Roma ve Osmanlı Dönemi mühendislik yaklaşımlarının yakın tarihlere kadar işler örneklerini oluşturan bu projelerden başka uygulamaların varlığı da 20. yüzyılın başından itibaren yoğunluk kazanan çalışmalar sayesinde bilinmektedir. Hiç şüphesiz bunlar içinde en dikkat çekicilerden biri George Weber'in çalışması olmuştur. Henüz kentin modern yapılaşmalardan etkilenmediği bir dönemde yaptığı yüzey araştırmalarının sonuçlarını tasvir ettiği araştırması modern çalışmalara da öncülük etmiştir. Bu noktada bugün izleri kaybolmuş ve dolayısıyla kent belleğinden silinmeye yüz tutan, Smyrna'nın bilinen ilk su iletim hattı Weber tarafından Karapınar olarak tanımlanmıştır. 750 m yükseklikte Nif Dağı'nın yamaçlarındaki Karapınar sularını pişmiş toprak künkler içerisinde topografyanın getirdiği engelleri aşarak 30 km uzaklıktaki kente ulaştıran sistem döneminin en büyük mühendislik başarımlarından biridir. Sistem Arapdere vadisini aşmak için günümüz modern yerleşimi Kaynakların kuzeyini 350- 300 m kotunda aşarak Buca yerleşiminin doğusunu sınırlandıran Buca Tepelerine ulaşır. Bu noktada güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda eşyükselti eğrilerine tabi olan hat Kalabak Tepe'nin güneybatısına tekabül eden bir noktaya ulaştığında yönelimini batıya çevirerek Yeşildere'ye ulaşmaktadır. Su iletim hattının doğruca Pagos'a (Kadifekale) yöneldiği düşünülmekle birlikte, sistemin batı yöndeki ilerleyişinin önündeki en büyük engeli mecrası 26 m den geçen Yeşildere ve söz konusu akarsuyun aktığı vadi oluşturur. Sistem, Kalabak Tepe'den Yeşildere'nin doğusunda deniz seviyesinden yaklaşık 100 m mesafede bugün Lale ve Çaldıran Mahallelerinin bulunduğu trakit (kayaç) uçurumun kenarına ulaşır. Hattın bu noktada Yeşildere'yi geçerek Kadifekale'nin 183.9 m kotuna kadar yükselebilmesi için ön görülen uygulama ters sifon sistemi olarak adlandırılmaktadır (Resim 1). Bu geçiş sırasında basınç kaçınılmaz olarak çok yüksek olacağından Öziş'e göre, son 3 kilometredeki su iletiminde taş borular kullanıldığı düşünülmektedir. Sistemin kente, yakın çevredeki benzer uygulamalar da gözetilerek Helenistik Dönemde kazandırıldığı düşünülmektedir.

Akpınar

Smyrna'ya su ileten bir diğer sistemin varlığı ise kentte tespit edilmiş iki yazıtın varlığı ile sabittir. Buna göre İmparator Titus'un egemenliğinin ilk yılında (M.S. 79/80) Asya Eyaleti'nde Prokonsül (Vali) olan, geleceğin imparatoru Traianus'un babası M. Ulpius Traianus'un Zeus Akraios Tapınağı'na (Değirmentepe'ye) su getirmek için bir suyolu ve kemerler inşa ettirdiği öğrenilmektedir. Diğer yazıt ise yapımı tamamlanan su yolunun Proconsul L. Baebius Tullus (İ.S. 110/111) tarafından onarıldığını belgelemektedir. Tespit edilmiş yazıtlar, yapının inşa tarihine ve suyun ulaştığı nihai noktaya sahip olunmasını sağlarken sistemin kaynağını Weber'in araştırması ortaya çıkarmıştır. Weber'in tespitleri sonucu Akpınar adıyla bilinen kentin ikinci su iletim hattına ait kaynağın bugün modern İzmir'in güneyinde Kısık Mahallesi sınırlarında kaldığı anlaşılmaktadır. Derlenen suyun önce kuzeye, Gaziemir Tren İstasyonu'nun bulunduğu noktaya yöneldiği, ardından Ege Serbest Bölgesi'nin üstünden ilerleyişini sürdürerek yine kuzey yönde Halide Edip Adıvar Caddesi'ne akışın devamlılığını sağlayan eğimin yitirilmemesini gözeterek ulaştığı öngörülmektedir. Bu noktada caddeyi uzun bir su kemeri ile aşan hattın önce kuzeybatıya yönelerek İnönü Caddesi'ne, sonrasında kuzeydoğuya yönelerek 75-80 m aralığında Değirmentepe' ye ulaştığı anlaşılmaktadır (Resim 2). Toplam uzunluğu 27 kilometreyi bulan sistemin Değirmentepe'ye ulaşana kadar geçmek zorunda olduğu vadi ve dereleri 6 su kemeri vasıtası ile geçmiştir (Resim 3).

Bunun dışında, görkemli su kemerlerinin ve yapımı epigrafik belgelere dayanan bir su yolu nedeniyle dikkatlerden kaçan ve Bizans Dönemine ait olduğu düşünülen bir iletim hattının varlığı yine Weber'in planları üzerinden takip edilebilmektedir. Ancak modern kentin yoğun yerleşim alanları içinde kalmış olmasından ve 20. yüzyılın başında dahi hattı tanımlayacak az sayıda veri bulunuyor olması nedeni ile bilgilerimiz yine de kısıtlıdır. Söz konusu sistemin kaynağını Kızılçullu (Osmanağa) Su Yolunun da beslendiği pınardan alıyor olduğu ve Yeşildere'nin mecrasını deniz seviyesinden yaklaşık 40 m seviyede takip ederek Vezirsuyu Su Kemeri' nin batısına ulaştırdığı düşünülmektedir. Bu noktada sistemin hemen güneyinde yer alan Karapınar ters sifonu ile benzer bir prensipte ancak çok daha mütevazi ölçüler içinde  Yeşildere'yi aşmıştır.

Kızılçullu Su Kemerleri

İzmir’de su yapıları denince ilk akla gelen örnek Kızılçullu Su Kemerleri' dir. Güneydoğu kuzeybatı doğrultulu iyi koruna gelmiş iki su kemeri boyutları ile dikkat çekicidir.

Bu yüzden heybetli görünüşleri ile şehri ziyaret eden seyyahların hafızalarına kazınmış, kitap ve hatıratlarında yer almışlardır. Aradan geçen zaman içinde su kemerleri yerel halk ve araştırmacılar tarafından suyun kaynağı ve mevki özellikleri ile farklı şekilde isimlendirilmişlerdir. İzmir'in tarihi üzerine araştırmalar yapmış olan Cecil John Cadoux’un kent içindeki varlığına kısaca değindiği “Osman-Aga” su kemeri ile Weber’in 1899’daki çalışmasında Osmanaga Suyolu olarak tanımladığı kemerler, Kızılçullu adıyla bilinen bu su kemerleridir. Sistemin Osman Ağa olarak anılmasının sebebi ise hattın Osmanlı Dönemi'nde revize edildiği sırada adını yapımını üstlenen kişiden alıyor olmasından kaynaklanmaktadır. M. Aktepe'nin Osman Ağa suyu vakfiyesi üstünde yaptığı inceleme, döneminin ileri gelenlerinden Osman Ağa'nın Kızılçullu mevkisindeki suları yine kendi yaptırdığı çeşmelere aktardığını göstermektedir. Eski çalışmalar kaynaklarını Buca düzlüklerinden, tren yolu istasyonunun hemen güneyindeki büyük ve küçük pınarlardan gelen suyu bu kemerlerin ilettiğini göstermiştir. Prof. Dr.Ünal Öziş ise daha belirgin bir tespitte bulunmuş, bu kaynağın Kaynaklar suları ve Kozağaç pınarı olabileceğini ortaya koymuştur.

İki kemerden, kuzeyde yer alan su kemeri, Yeşildere’yi 120 metrelik bir strüktürle yaklaşık 21 metre yükseklikle geçer (Resim 4). Kemerin en dikkat çekici özelliği hiç şüphesiz batıda yamacı takibi sırasında iki ve doğuda dere yatağına indiği bölümde 3 katlı bir strüktür göstermesidir. Üst kata konumlanmış 14 kemer, su kemerine benzersiz bir görünüm kazandırmakta ve yapıyı bölgedeki benzer su kemeri örneklerinden ayırmaktadır. Bir su kemerinin temel işlevi, hattın mevcut yüksekliğini koruyarak karşı kıyıya ulaşılmasını sağlamaktır. Bunun oluşması için temel gereksinim gerekli yüksekliğin sağlanmasıydı. Ancak yükseklik farkı Kızılçullu örneğinde olduğu gibi beraberinde sorunları da getirmiştir. Yükseklikten kaynaklanan ilk problem, payandaların gereğinden fazla uzun olması sonucunda köprünün enine dengesinin bozulması, birbirinden ayrı inşa edilmiş payandaların zemindeki dengesizlikten ve zayıf inşa edilmiş olmalarından dolayı kaymaya başlamasıdır. Bu durum üstesinden gelmek için yapı üst üste iki kemer sırası ile inşa edilmiş böylece her kemerin yüksekliği sınırlandırılmış ve payandalara binen yük makul seviyelere çekilmeye çalışılmıştır. Buna karşın köprüyü destekleyen ayaklar arasında bugün gözle görülür bir zayıflama ve açılma vardır. Bu durum Weber’in 1899’daki aktarımlarında da yer bulduğundan, günümüze ait bir baskı veya tahrip sebebi ile değil antik dönemdeki uygulamadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak derenin her iki yanındaki arazinin yüksekliği ve engebesi düşünüldüğünde başarılı bir mühendislik gösterdiği açıktır. Daha detaylı bakıldığında doğuda birinci kat seviyesinde merkezi kemerin yanındaki taşıyıcı payandaların bitişiğinde, su kemerinin vadi eğimini iki kemerle geçtiği görülmektedir. Batıda ise birinci kat, arazi eğimini takip eden bir duvar görünümündedir.  Yapının 2. katında yer alan kemerlerdeki işçilik oldukça kalitelidir. Batı bölümde kimi kemerlerin tahrip olduğu görülmektedir. Zemin seviyesinde, dereyi aşan merkezi kemerin iç duvar örgüsü düzgün kesilmiş taşlardan yapılmıştır. Yapı genelinde ise kireç harçlı moloz taşların kullanıldığı gözlemlenmektedir. Yapıdaki bir diğer dikkat çekici unsur ise derenin iki yanına inşa edilmiş olan destek payandaları ve bu payandalar arasında yapının merkezinde yükselen kemerlerdir. Merkezdeki kemerin geçişini olanaklı kılan payandalar geniş bir temelden yukarı doğru daralarak yükselmektedirler. Yapı için herhangi bir yazıt ya da herhangi bir epigrafik kayıt bulunmamakla birlikte yapının inşa tekniği ve kullanımı göze alındığında Erken Roma Dönemi' nde inşa edildiği düşünülmektedir. Yapının iki katlı strüktürü, kemerlerin statiği desteklemek için birbirleri ile kurdukları bağlantı, payandaların yükseklikleri ve benzer örnekler de gözüne aldığında Kızılçullu Su Kemeri'nin Roma Dönemi’nin heybetli örneklerinden biri olduğu açıktır.

Yaklaşık 50 metre geride, vadinin daha dar bir bölümünde başka bir su kemeri daha görülür (Resim 5). Var olan bir kemerin hemen yanına yenisinin inşa edilerek çift kemerli bir sistemin uygulamaya konması eşine az rastlanır bir durumdur. Bu konu hakkındaki temel görüş, Ortaçağ' ın bilinmeyen bir döneminde ilk inşa edilen su kemerinin çalışamaz hale geldiği yönündedir. Örneğin Richard Chandler’e göre bakımsızlık ya da ilgisizlik sebebiyle ilk su kemerinden sızan tortular taş üzerinde birikmiştir. Öyle bir seviyeye ulaşılmıştır ki artık vadinin doğu kıyısından batıya su akışı sağlanamaz olmuştur. Bunun üzerine kemer üzerinde yer alan kanalı elden geçirmek yerine vadinin daha dar bir noktasında yine yüksek basınç prensibine dayalı ikinci bir su kemeri inşa edilmiştir.

50 metre uzunluğundaki iki katlı yapı aşağıda 3, yukarıda ise 7 kemer açıklığına sahiptir. Merkezde yer alan kemer haricinde diğer kemerlerin yukarı doğru sivrilmelerinden dolayı Osmanlı Dönemi'ne tarihlenmektedir. Weber’e göre sözü edilen bu su kemeri ilkine göre 2 metre daha alçaktır. Ancak yüksek basınçlı suyu yine ilkiyle aynı yüksekliğe taşımaktadır. Bu konuda Prof. Öziş de, Weber’e benzer bir tanımlama yaparak, kemerin üzerinden iki sıra pişmiş toprak borunun geçtiğini ve sonra 2 m kadar ters sifon yaparak yükseldiğini aktarır. Yükselen su bu noktada taş döşeli bir kanala aktarılmaktadır. Weber’in 50 metre olarak belirttiği bir mesafenin ardından bu su, ilk inşa edilen antik su kemerinden gelen suyun mecrasına eklenerek kentin içine aktarılır. Bugün bu hattın takibi mümkün değildir. Ancak eski plan ve çizimlere dayanarak  hattın, yaklaşık 60 metre yükseklikte Yeşildere'nin batı kıyısına ulaştıktan sonra doğal eşyükselti eğrilerini takip etmek sureti ile kuzeydoğu istikametine yöneldiğini söyleyebiliriz. Hat, önce Zafer Tepe daha sonra ise 2. Kadriye Mahallesi’nin doğu yamacını takip eder ve geniş bir kavis çizerek Kadifekale'nin kuzey yamacının bitiminde bugün Ballıkuyu ile Kubilay Mahalleleri arasındaki bir noktada son bulur.

Vezirsuyu Su Kemeri

Vezirsuyu kemeri, kentte su ile ilişkili yapıların iyi korunmuş örneklerinden biridir (Resim 6). Yapı tıpkı Kızılçullu'da olduğu gibi kenti ziyaret eden pek çok kişinin dikkatini çekmiştir. Bu sayede su kemerinin işlevi ve yapısı ile ilgili ulaşılması güç detaylara vâkıf olunabilmektedir. İlk tespitlerden birini yapan Richard Pococke 1745'de yayımlanan kitabında Kadifekale'nin alt seviyesindeki vadide "üç sıra" kemer ile inşa edildiğini aktardığı su kemerinin dibine doğru şehir surlarını hatırlatan kaba bir şekilde işlendiğini gözlemlediği eski bir duvarın kalıntılarını tespit etmiş ve burada erken bir su yolunun olduğu kanısına varmıştır.

Yapı 1765'te bu kez R. Chandler'ın notları arasında yerini almış ve yazar kalenin (Kadifekale) ardındaki Yeşildere nehrinin yatağının yakın geçmişte tamir edilmiş ve Smyrna'daki çeşmeleri besleyen yüksek bir sukemeri ile geçildiğini aktarmıştır. Ancak şüphesiz en net bilgiye yapının inşası ile ilgili olan verileri İngiliz Konsolosu Rycaut'tan alan F.V.J. Arundell'in notlarından ulaşılmaktadır. 1674 yılında Vezir Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı anlaşılan su kemeri, pek çok su kaynağını tek bir kolda birleştirmiş, bunun sonucu olarak sadece yeni yapılara (Vezirhan ve benzerleri) su sağlanmakla kalmamış aynı zamanda yeni inşa edilen 73 çeşmeye ve onarımı yapılan 10 eski çeşmeye de kaynaklık etmiştir. “Böylece bazı evler sularını uzaktan gidip almak zorundayken, Vezirsuyu Köprüsüsayesinde büyük Asya kıtasındaki pek çok kentte olduğu gibi  her aile ve her sokağın ihtiyacı daha kolay sağlanmıştır". Münir Aktepe'nin 1976'da İzmir suları hakkında yaptığı çalışmada dile getirdiği üzere Ahmet Paşa, Köprülü Mehmed Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmed paşadır.

Vezirsuyu Kemeri’nin kaynağı Weber'e göre Osman Ağa suyudur ve ana kaynağın 234 m. güneyde olduğu düşünülmektedir. Weber'e göre 53 m uzunluğunda, 6 m genişliğinde ve 3 m  derinliğindeydi. Havuzda toplanan su, güneybatıda dipte yer alan demir bir geçitle toprak künklere aktarılıyordu. Weber'in planlarına göre Yeşildere'ye paralel uzanan hat, önce İnkilap sonra Hürriyet Mahallelerini geçer. Çaldıran ve Lale Mahallelerinin bulunduğu 112 m. yüksekliğindeki tepenin çevresini dolanarak, Kadifekale'nin güneyi ile sözünü ettiğimiz tepenin kuzeyi arasında konumlanır. Bu noktada su yolu Yeşildere'yi ortalama 45 m. seviyesinde, yaklaşık 175 m uzunluğunda bir su kemeri ile geçer. Yapıyla ilgili 18.yüzyılda yapılan gözlemlerde kemer ayaklarında kullanılan blok taşlardan söz edilmektedir. Weber, su kemerinin ana taşıyıcılarında kullanılan bazısı bosajlı, bazısının kenar sınırları belli olmayan taş blokların devşirme olarak kullanılmış olduğunu ve bunların sıradan binalardan ayırt edilebilir mimari detaylar barındırdıklarını aktarır. Yazara göre taşların büyük çoğunluğu Pagos'taki kaleden alınmıştır ve Karapınar Su Yolu'na ait bir kaç taş boru da duvarda yer almaktadır. Bu bloklar zaman içindeki onarımlar ve yapıyı güçlendirmek adına yapılan eklentiler sebebi ile gözlemlenememektedir. Yapının genelinde ise kireç harçlı moloz taşların kullanıldığı görülmektedir. Yeşildere'yi geçen yüksek kemerlerin yapının tabanına ve taşıyıcı ayaklara uyguladığı basıncı azaltmak için tuğla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yapının Yeşildere'nin güneyinde kalan bölümünde vadi tabanına oturan taşıyıcıların iskele ve kemer kalıbı hatıl delikleri halen gözlemlenebilir durumdadır. Dere yatağındaki kemer ayaklarının batıya bakan alt bölümleri Yeşildere'nin akışının hızlandığı durumlarda mukavemetlerini korumalarını sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Vadinin kuzey yamacında yer alan yüksek kemerlerin ise sonradan ilave edildikleri aşikar olan eğimli payandalarla desteklendikleri görülmektedir. Bugün Yeşildere yolunun şehir merkezine doğru akan trafiğinin geçtiği, geçmişte de kentin en işlek yollarından biri durumundaki beşinci kemer açıklığının güney karşılığı zarar görmüştür. Bu alanın Cadoux'nun 1930/31 kışında çöktüğünü aktardığı bölüm olduğu düşünülmektedir. Weber'in planı üstünden gidildiğinde söz konusu kemer açıklığının 5.75 m civarında olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan ölçümde yukarıda sözü edilen eğimli payandaların ise yaklaşık 4.5 metre uzunluğa ve 1.5 m genişliğe sahip olduğu görülmüştür. Su kemerinin üst bölümünde yer alan ve Weber'in 1,68 m. genişliğinde, 1,60 m. yüksekliğinde tanımladığı suyoluna ait kanal, geçirdiği onarımlara rağmen varlığını korumaktadır. Weber'in sözünü ettiği ve kanalın üstünü kapatan taşlar muhtemelen başka yapılarda kullanılmak adına götürülmüştür. Bugün şehrin ana arterlerinden Yeşildere yolu üzerinde bulunan yapının kemerleri arasında şehrin en yoğun trafiklerinden biri akmaktadır. Vezir'e ait suyolunun vadinin kuzeyine ulaştıktan sonra deniz seviyesinden yaklaşık 45 m yükseklikte kuzeydoğuya yönelerek, Kadifekale'nin güneydoğu yamacını takip etmek sureti ile Ballıkuyu ile Kubilay Mahalleleri arasındaki bir noktaya ulaştığı düşünülmektedir.

Bugün varlığı ancak Weber'in yaptığı çalışma sırasındaki aktarımları sayesinde bilinen Kapancıoğlu Su Yolu, Smyrna'nın bugün için bilinen son iletim hattıdır. Günümüzde Kapancıoğlu’nu var eden kaynağa ve suyu şehre ulaştıran sisteme dair herhangi bir ize rastlamak mümkün değildir. Ancak yazarın aktarımlarına dayanarak bugün Halkapınar Mahallesi sınırları içinde kalan ve geçmişte Diana Hamamları olarak da anılan alanın güneyine tekabül eden yüksek bir noktada kaynakları vadi tabanından bağımsız büyük bir çeşmenin Kapancıoğlu olarak bilinen zengin bir İzmirli tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. İzmir'in artan su ihtiyaçları için 1847'de mühendis M. Barbieri'nin Halkapınar kaynaklarını derlemeye yönelik yaptığı çalışma 19. yüzyılın sonunda kentte baş gösteren su kıtlığını karşılayacak işlevselliği gösteremediğinden dolayı 1886'da pompa istasyonu ve kanallardan oluşan daha büyük bir sistemin inşaatına başlanmıştır. Olasılıkla bu oluşum sırasında Weber Kervan Köprüsünden Halkapınar' a doğru uzanan künkleri tespit etmiştir. Söz konusu künklerin Smyrna kentine su iletmek için Roma Dönemi'nden itibaren kullanıldığı ve Bizans Dönemi’nde sistemin elden geçirildiği düşünülmektedir. 

Renkli Kalem Medya Grubu
Tüm Hakları Saklıdır ©